Sağlık
“Skolyoz Varsa Tedavisi de Var!”
Her yüz çocuktan üçünde görülen ve omurganın sağa ya da sola doğru eğriliği olarak tanımlanan skolyoz, ülkemizde son yıllarda tıp dünyasındaki yeni gelişmeler ve hekimlerin tecrübeleriyle hayatı karartmaktan çıkıyor! Sıklığı ve tüm yaşamı etkilemesi nedeniyle toplumun dikkatini bu hastalığa çekmek üzere Haziran Ayı, Skolyoz Farkındalık Ayı olarak kutlanıyor.
Yayınlandı
8 ay önceon
Yazar:
Aren DenizBu amaçla her yıl Skolyoz Farkındalık Ayı’na özel etkinlikler düzenleyen Acıbadem Sağlık Grubu, 11. etkinliğinde skolyoz savaşçıları ve ailelerini konuk etti.
Hastalara bu savaşta yalnız olmadıklarını, skolyoz tedavisinde erken teşhis ile düzenli tedavinin önemini ve tıbbi yeni gelişmeleri aktarmak üzere yapılan söyleşinin moderatörü sanatçı Özge Borak oldu. Acıbadem Maslak Hastanesi’nde gerçekleştirilen etkinlikte; skolyozla mücadelede başarı öykülerine imza atan gençler, aileleri ve hekimleri bir araya gelerek kendi deneyimlerini paylaştılar. Acıbadem Maslak Hastanesi Omurga Sağlığı Merkezi Ortopedi ve Travmatoloji uzmanlarından Prof. Dr. Ahmet Alanay skolyoz tedavisinde yaşanan en yeni gelişmeleri aktarırken, Doç. Dr. Çağlar Yılgör de korse tedavisi hakkında bilgiler verdi.
Ergenlik döneminde skolyozla tanışan ve eğrilen omurgalarına karşı savaşan gençler, ameliyatla ya da korse ile başarıyla tedavi olup, zorlu sürecin üstesinden gelmeyi başardılar. Şimdi, Skolyoz Savaşçılarının kimi spor, kimi sanat, kimi de akademik başarılarıyla dikkat çekiyorlar. Ancak onlar bir yandan da skolyozla yeni tanışan gençlere yol gösterebilmek adına akranlarına seslenmek ve deneyimlerini paylaşmak için bir araya geldiler. Acıbadem Maslak Hastanesi’nde düzenlenen ve bu yıl 11.’cisi gerçekleştirilen Skolyoz Farkındalık Etkinliği’nde Skolyoz Savaşçıları, aileleri ve uzmanlar, sanatçı Özge Borak’ın moderatörlüğünde skolyozla yaşamın görünen ve görünmeyen yönlerini tüm içtenlikleriyle paylaştılar, acı-tatlı deneyimlerini anlattılar.
Özge Borak: “Çeken bilir dertleri!”
Söyleşinin moderatörlüğünü yapan, ekranların sevilen yüzü, sanatçı Özge Borak günümüzde her 100 çocuktan 3’ünün kapısını çalan skolyoza karşı toplumsal farkındalığı artırmayı hedefledikleri etkinlikte, meşhur ‘Çeken bilir dertleri’ sözüne atıfta bulunarak şöyle konuştu: “Bu etkinliğin moderatörlüğünü bana önerdiklerinde sevindim. Bu hastalığı daha detaylı öğrenebileceğimi, sizler gibi kahramanlarla tanışabileceğimi düşündüm. Daha önemlisi, yaratılacak farkındalıkla topluma katkı sağlama fırsatım olur dedim ve çok heyecanlandım, hemen kabul ettim.”
Prof. Dr. Ahmet Alanay: “Erken teşhis kritik öneme sahip!”
Türkiye’de, toplumda skolyoz farkındalığı etkinliklerinin mimarlarından Acıbadem Maslak Hastanesi Omurga Sağlığı Merkezi’nden Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Prof. Dr. Ahmet Alanay, skolyozda en yeni tedavi yöntemlerini anlattığı konuşmasında; son yıllarda ülkemizde gerek teknoloji ve tıptaki hızlı ilerlemeler gerekse hekimlerin tecrübeleri sayesinde skolyozun kader olmaktan çıktığını vurguladı. Tedavide erken teşhisin kritik rol oynadığını belirten Prof. Dr. Alanay “Skolyozla mücadelede ilk adımı, ebeveynlerin farkındalığı oluşturuyor. Skolyoza karşı bilinçli ailelerin; çocuklarının duruşları ve omurga yapısını gözlemlemeleri sayesinde herhangi bir eğrilik durumunda hekime başvurmaları, erken teşhisi mümkün kılıyor. Erken teşhis ise tedavi modellerinin belirlenmesi ve sürecin kolay bir şekilde üstesinden gelinmesinde kritik rol oynuyor” diye konuştu.
Doç. Dr. Çağlar Yılgör: “Korse tedavisi başarılı sonuç veriyor”
Son yıllarda kişiye özel korse yapımı konusundaki gelişmelerin, bazı skolyoz hastalarında ameliyata gerek bırakmadan tedaviyi mümkün kıldığını vurgulayan Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Doç. Dr. Çağlar Yılgör, korse tedavileri hakkında şunları söyledi: “Skolyoz tedavisinin başarısında aile, doktor, fizyoterapist ve ortotist işbirliği son derece önem taşıyor. Düzenli korse ve egzersiz ile uygun hastalarda skolyoz artık ameliyata gerek kalmadan da tedavi edilebiliyor. Yapılan çalışmalar; çocukluk eğriliklerinde uygun hastada, uygun korsenin kurallara uygun takılması ve gerekli süre boyunca egzersizle de desteklenmesi durumunda eğriliğin tedavisinde çok ciddi başarılar sağlanabildiğini hatta skolyozun tamamen tedavi edildiğini gösteriyor. Bu nedenle belirli bir süre, kurallara uygun şekilde korse takarak skolyozdan kurtulabileceğinin, çocuğa çok iyi açıklanması gerekiyor.”
Skolyoz savaşçıları anlattı
Demi Defne Barouh (14) Milli Jimnastikçi
Korseyi diş teli olarak görüyorum!
Milli jimnastikçi Demi Defne Barouh 8 yaşında iken skolyozla tanışmış. Jimnastik antrenörünün ailesine ‘Demi’de skolyoz başlangıcı olabilir, doktora götürmenizde fayda var’ uyarısı üzerine doktora gittiklerinde 8 derece eğriliği olduğu anlaşılmış ancak takip edilmesi önerilmiş. Ertesi yıl ise skolyoz ilerleyince Prof. Dr. Ahmet Alanay’a başvurmuşlar. Skolyozunun derecesinin birer yıl arayla hızla önce 15’e, sonra 29’a yükselmesi üzerine korse tedavisine başladıklarını belirten Demi “ Ahmet hocamız korsenin sağlığım için zorunlu olduğunu söyleyince ben de korseyi ‘diş teli’ olarak görüp çok disiplinli bir şekilde taktım. Günde 18 saat korse takıyordum ve sadece banyo yaparken, uyurken ve antrenman yaparken çıkarıyordum. Skolyozum 3 yaşında başladığım jimnastiğimi, antrenmanlarımı hiç etkilemedi ve 11 yıldır profesyonel olarak jimnastiğe devam ediyorum. Günde 4 saat, haftada 6 gün antrenman yapıyorum. Bu senenin başında Çağlar hoca artık sadece geceleri korse takmamın yeterli geleceğini söyledi. Yaz sonu kontrollerim var ve doktorlarımla ailemin sayesinde sanırım skolyozdan mezun olmayı başaracağım.”
Melike İrem Gökçe ( 17) / Milli karateci
Çok sevdiğim karateyi asla bırakmadım!
7 yaşından beri profesyonel olarak karate yapan Melike İrem Gökçe, skolyozun yol açtığı pek çok zorluğa rağmen eğitimini ve çok sevdiği karateyi asla bırakmamış. Geçtiğimiz aylarda Balkan Şampiyonası’nda 2. olan Melike’nin yurt içi ve yurt dışı müsabakalardan çok sayıda madalyası var. İki senedir özel bir okulda yüzde yüz sporcu bursu ile okuyan 17 yaşındaki genç kız skolyozla tanışmasını şöyle anlattı: “9 yaşındayken annem bir omuzumun diğerine göre daha yüksek olduğunu fark etti. Ancak çok zayıf bir çocuk olduğum için önce “zayıflıktandır” diye düşünüldü. Ailemin rutin olarak beni götürdüğü çocuk doktorum omurgamda bir sıkıntı olduğunu düşünerek bizi ortopediye sevk edince skolyozla tanışmış oldum. 36 derece skolyoz teşhisi konulunca korse ve egzersiz tedavisine başladık. Ancak boyum uzamaya devam ettiği için skolyoz derecem 48’e yükselince ailemin beni götürdüğü üç hekim de ameliyat önerdi. Ama çok sevdiğim karateyi bırakmam gerekeceği için ameliyat olmak istemedim. 2020 Ocak ayından beri korse tedavisi ile schroth egzersizi sayesinde skolyoz derecem 28’e geriledi. 9 yaşından beri korseyle yaşadığım için artık onu arkadaşım olarak görüyorum. Bir yandan profesyonel olarak karateyi devam ederken, bir yandan da üniversite sınavlarına hazırlanıyorum. Hukuk okumayı çok istiyorum.”
Antreman dışındaki tüm saatlerde korse takıyor!
Anne Derya Gökçe de kızının antrenman dışındaki tüm saatlerde korse kullandığını belirterek “Kızım halen gayet sağlıklı bir spor ve eğitim hayatı yaşıyor. Skolyozu ilk öğrendiğinde ‘herkesin vücudunda bir eğrilik var, benim de sırtımda olsun bir şey olmaz’ diyerek çok soğukkanlı karşılamıştı bu hastalığı ve tedavisine çok disiplinli devam etmişti. Şimdi artık sadece geceleri korse takması yeterli oluyor” dedi.
Doruk Bayrak / 17 yaşında / Lise 11. sınıf öğrencisi
“3 yaşındayken yüzme hocam fark etti!”
Lisede okuyan Doruk’un vücudundaki deformasyonu ilk kez henüz 3 yaşındayken yüzme öğretmeni fark etmiş. Anne Özgü Bayrak “Oğlum balıklama dalmak için öne doğru eğildiğinde yüzme hocası sağ ve sol omzu arasındaki asimetriyi fark etmiş. Bize ‘skolyoza yatkınlığı olabilir, hep takip edin’ demişti. Hocanın uyarısının ardından Doruk’u düzenli olarak muayene ettirdik. 2021 yılında Doruk LGS sınavına girmeden yaklaşık iki ay önce skolyozu fark ettik. Ancak Doruk akademik bir çocuk olduğu için LGS sınavı onun için çok önemliydi. Dolayısıyla skolyozu biraz ötelemek durumunda kaldık. Sınav bitince başvurduğumuz Çağlar hoca Doruk’ta 33 derecelik skolyoz teşhis etti; korse tedavisine ve schroth egzersizlerine başladık. 6 ayda eğrilik 22 dereceye indiğini görünce çok mutlu olduk.” diyor.
“Korseyi bırakıp, doktor önlüğü giyeceğim!“
17 yaşındaki Doruk da, korse takma konusunda çok disiplinli olduğunu, bunu eğlenceli hale getirdiğini ve artık tedavi sürecinin sonuna geldiğini belirterek şöyle konuştu: “İlk yıl korsemi günde sadece bir saatlik ara vererek takıyordum. Çağlar hocamız ‘yazın madem çok yüzüyorsun, o dönemler sadece gece takman yeterli olacaktır’ diyerek aralar veriyordu, çünkü sıcakta korse takmak çok zor, aşırı terletiyor. Ama hocamın ve ailemin desteğiyle artık sonuna geldim, korseyi de sadece geceleri takmam yeterli oluyor. Şu anda fen lisesi 11. Sınıf öğrencisiyim ve doktor olmak istiyorum. Çağlar hocama da ‘bu korseyi çıkarıp bir gün karşınıza önlük giyip geleceğim’ dedim ve bunu başaracağıma inanıyorum.”
Skolyozda iki örnek kardeş: Elif ve Mine Bostan kardeşler!
2 kardeşe 2 farklı tedavi!
Halen 21 yaşında olan Elif Bostan’ın 14 yaşındayken deniz kenarında fark edilmiş skolyozu. Elif Bostan skolyozla tanışmasını ve başarıyla tamamlanan mücadelesini şöyle anlattı: “Yaz mevsiminde deniz kenarında mayo ile dolaşırken annem vücumda başlayan değişimi fark etti. Ancak bunu o dönemde aşırı kilo almama bağlamıştık. Zaten skolyozun adını bile ne ben ne de ailem duymuştu; hiçbir fikrimiz yoktu. Birkaç ay böyle geçti ama sonra vücudumdaki deformasyon gözle görülür hale gelince ailem beni Prof. Dr. Ahmet Alanay hocamıza gördü. Yapılan muayene ve tetkiklerin ardından 50 derecelik skolyozum olduğu anlaşıldı. Korse ve fizik tedavisi 40 derece ve üzerindeki skolyozda etkili olmadığı için Prof. Dr. Ahmet Alanay hocamız zaman kaybetmeden ameliyat olmam gerektiğini belirtti.” Ameliyatı duyunca çok kaygılandığını belirten Elif Bostan sözlerine şöyle devam etti: “Çünkü benim için her şey belirsizlikti, üstelik ilk defa ameliyat olacaktım. Ahmet hocamız skolyozun ilerleyen dönemde hayat kaliteme zarar vereceğini, bu nedenle mutlaka ameliyat olmam gerektiğini açıkladı. Ameliyatın ardından çekeceğimi düşündüğüm acılar beni çok endişelendiriyordu. Ama düşündüğümün aksine ameliyat sonrasında her şey yolunda gidince, çok rahatladım.”
Ameliyat izlerimin göründüğü kıyafetleri giymeyi çok seviyorum!
Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Prof. Dr. Ahmet Alanay’ın 6 saat süren başarılı bant yöntemi ameliyatının ardından Elif Bostan’ın skolyoz derecesi 15 dereceye kadar düşmüş. Ameliyattan beş ay sonra başlayan fizik tedavi programını da hiç aksatmadığını belirten Elif Bostan “Ameliyatın ardından arkadaşlarımdan da çok büyük destek gördüm. Kontrollerimi dört yıl düzenli olarak yaptırdım ve hiçbir sıkıntı yaşamadım. Skolyozun etkilediği hiçbir şey yok yaşantımda. Ayrıca ameliyat izlerimin göründüğü kıyafetleri giymeyi çok seviyorum, çünkü insanlara anlatacak öyküm oluyor. Şimdi en büyük hayalim iyi bir ressam olmak, bunun için üniversite sınavlarına hazırlanmaya devam ediyorum” diyor.
Kardeşimde de 8 yaşındayken skolyoz tespit edildi!
Elif’in ameliyatının ardından Prof. Dr. Ahmet Alanay, “Bir kardeşte skolyoz varsa, diğer kız kardeşte olması çok yüksek bir ihtimal” diyerek o dönem 8 yaşında olan kardeşi Mine’nin düzenli olarak takip edilmesi gerektiğini söylemiş. Bugün 14 yaşında olan Mine Bostan “Ablam skolyoz tedavisi görürken benim gözle görülür hiçbir belirtim yoktu ama Ahmet hocamız sadece temkinli olmak için beni düzenli olarak muayene etmeye başladı. 12 yaşımda skolyozum olduğu ortaya çıktı. Erken dönemde tespit edildiği için bana korse tedavisi uygulandı. Ama korse takmak çok zor olduğu için inat ediyordum. ‘Ablam ameliyat oldu, ben de olurum’ diyordum ama ailemin de ısrarları karşısında korse takmaya razı oldum. İki yıl korse taktım, fizik tedaviye gittim. Şimdi sağlık durumum gayet iyi, eğrilik ilerlemiyor, düzenli olarak kontrollerime gidiyorum” diye konuştu.
Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı
İlginizi Çekebilir
-
Diz Kireçlenmesi Sorunu Yaşıyorsanız…
-
“Bacağındaki Ağrıyla Hastaneye Gitti, Şah Damarının Yüzde 95 Tıkalı Olduğunu Öğrendi”
-
Skolyoz Hakkında Doğru Sanılan 10 Yanlış!
-
Bacağa Vuran Bel Fıtığı Ağrısı Yaşıyorsanız
-
İyi Huylu Prostat Büyümesi Tedavisindeki Yeni Nesil Tedaviler Yaşamı Değiştiriyor
-
Organ Naklinde Robot Dönemi
Sağlık
Karaciğer yağlanması hepatit için risk oluşturuyor!
Karaciğerin iltihaplanması olarak tanımlanan hepatitin pek çok nedeni olduğunu belirten İstanbul Atlas Üniversitesi Tıp Fakültesi Dahili Tıp Bilimleri Bölümü Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Fatma Bozkurt, hepatitin önlenmesine ilişkin tavsiyelerde bulundu.
Yayınlandı
6 ay önceon
27/07/2024Yazar:
Aren DenizKaraciğerin iltihaplanması olarak tanımlanan hepatitin pek çok nedeni olduğunu belirten İstanbul Atlas Üniversitesi Tıp Fakültesi Dahili Tıp Bilimleri Bölümü Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Fatma Bozkurt, hepatitin önlenmesine ilişkin tavsiyelerde bulundu.
Bütün ilaçların karaciğere olumsuz etkileri olabileceğini belirten Bozkurt, özellikle toksik ilaçların kontrolsüz tüketilmemesi gerektiğini vurguladı. Hepatitin önlenmesinde güvenilir su ve sağlıklı gıda tüketilmesinin önemli olduğuna işaret eden Bozkurt, kilo fazlalığı olanların yüzde 80’inde karaciğerin yağlı olduğunu belirterek bu kişilerin beşte birinde de karaciğer iltihaplanması olduğunu söyledi.
Dünya Sağlık Örgütü ve Dünya Hepatit Birliği tarafından belirlenen 28 Temmuz Dünya Hepatit Günü’nde hepatit hastalıklarına dikkat çekilmesi amaçlanıyor.
İstanbul Atlas Üniversitesi Tıp Fakültesi Dahili Tıp Bilimleri Bölümü Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Fatma Bozkurt, Dünya Hepatit Günü dolayısıyla yaptığı açıklamada hepatit hastalığının nedenleri ve alınacak önlemlere ilişkin değerlendirmede bulundu.
Hepatit: Karaciğerin iltihaplanmasıdır
Hepatitin karaciğerin iltihaplanması olduğunu belirten Prof. Dr. Fatma Bozkurt, “İltihap denildiğinde her zaman mikroplar akla gelir ama iltihapların bir kısmı mikroplar olmadan da meydana gelmektedir. Bunun en iyi örneği ilaçların karaciğere dokunmasıyla gelişen iltihaplanmadır” dedi.
Hepatitin pek çok nedeni var
Hepatitin pek çok nedeni olabileceğini belirten Prof. Dr. Fatma Bozkurt, bunlardan ilkinin viral hepatitler olduğunu kaydederek diğer nedenleri şöyle sıraladı:
İlaçlar: Bütün ilaçların karaciğere dokunabileceğinin bilinmesi gerekir.
Otoimmün hepatitler: İnsanın bağışıklık sisteminde sapma sonucu vücudun kendi dokularını yabancı gibi kabul edip savaşmasından meydana gelen bir klinik tablodur.
Doğuştan gelen bazı karaciğer hastalıkları: Karaciğerden bakırın atılamaması (Wilson hastalığı), demirin bağırsaktan çok fazla emilmesi (Hemokromatozis hastalığı) gibi.
Alkol: Alkol çok az kullanımda bile karaciğere zarar verebilir.
Karaciğerin iltihaplı yağlanması: Kilo fazlalığı olanların yüzde 80’inde karaciğer yağlıdır. Bu kişilerin beşte birinde de karaciğer iltihaplanması vardır.
Hepatit virüsünün beş ana türü bulunuyor
Hepatit pek çok sebebe bağlı olarak oluşsa da en yaygın nedenler arasında viral enfeksiyonların yer aldığını kaydeden Prof. Dr. Fatma Bozkurt, “Hepatit virüsünün beş ana türü bulunmaktadır: A, B, C, D ve E virüsleridir. Bunlar dışında hepatite neden olan diğer virüsler ise Adenovirüs, Sitomegalovirüs, Epstein-Barr Virüsü ve Herpes Simpleks Virüstür. Dünya nüfusunun büyük çoğunluğunun karşılaştığı bu heterojen hepatit virüs grubu morfolojileri, vücuda giriş yolları ve patogenezleri açısından farklılıklara sahiptir. Ancak hangi yolla vücuda girerse girsinler, kan yoluyla hedef organ karaciğere ulaşarak iltihaplanma yapabilmektedirler” diye konuştu.
Hepatit aşısı olmamak risklerden biri…
Hepatite yol açan risk faktörlerinin çevresel, davranışsal veya sağlık sorunları olarak özetlenebileceğini belirten Prof. Dr. Fatma Bozkurt, “Özellikle aşısı olan Hepatit A ve B virüse karşı aşı olmamak önemli bir risk faktörüdür. Bir hepatit virüsü olan Hepatit B ile enfekte bir anneden doğan bebeğe hepatit B immünglobulin ve aşı yapmamak, özellikle fekal-oral bulaşan hepatit A ve E’yi önlemede güvenli olmayan su ürünleri ve sağlıklı gıda tüketmemek diğer önemli risk faktörleri arasında yer almaktadır” dedi.
Toksik ilaçların kontrolsüz tüketimine dikkat!
Çok miktarda uzun süre alkol tüketmek ve toksik ilaçların kontrolsüz tüketilmesinin risk faktörlerinden olduğunu kaydeden Bozkurt, “Özellikle kan ve vücut salgıları ile bulaşan Hepatit B ve C’yi önlemede kullanılmış kontamine iğnelerin veya hepatit virüsleri ile enfekte olmuş kanla kontamine olabilecek diğer nesnelerin sağlık hizmeti alırken kullanılması, kullanılan iğneleri paylaşmak veya hepatit virüsleri ile kontamine olabilecek diğer nesneleri ortak kullanmak da risk faktörleri arasında gelmektedir” diye konuştu.
Bazı mesleklerde risk oluşabilir
Prof. Dr. Fatma Bozkurt, diğer risk faktörlerini de şöyle sıraladı: “Güvenli olmayan cinsel ilişkiye girerken prezervatif kullanmamak, travmatize seks yapmak veya birden fazla cinsel partnere sahip olmak. Tedbirsiz bir şekilde toksik kimyasallar etrafında çalışmak. Bu tür kimyasallara rutin olarak maruz kalan mesleklere örnek olarak kuru temizlemeciler, boyacılar, sağlık hizmeti sağlayıcıları veya çiftlik çalışanları verilebilir. Bir veya daha fazla hepatit virüsü ile akut veya kronik enfeksiyona sahip olmak. Otoimmün bir bozukluğa sahip olmak.”
Kişisel malzemeleri ortak kullananlar risk altında!
Hepatit için özellikle bazı risk grupları olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Fatma Bozkurt, bu risk gruplarını güvenilir su ve sağlıklı gıda tüketmeyenler, kullanılmış enjektör paylaşımı yapanlar, tıraş bıçağı, diş fırçası gibi kişisel malzemeleri ortak kullananlar, sterilize edilmemiş araçlarla dövme ya da vücut takılarının uygulanmasına maruz kalanlar, güvenli olmayan cinsel ilişkide bulunanlar, korumaya alınmayan kan ve kan ürünlerinin transfüzyonuna maruz kalanlar, sterilize edilmemiş araçlarla tıbbi ya da diş müdahalelerine maruz kalanlar ve hepatit virüsleri ile enfekte anneden doğan bebekler şeklinde sıraladı.
Kişisel hijyen kuralları ve aşılama önlemede etkili oluyor
Hepatiti önlemede alınması gereken tedbirlerin yanı sıra takip ve tedavide yapılacak konusunda bilgi veren Prof. Dr. Fatma Bozkurt, “Kişisel hijyen kurallarına uyma, temiz ve güvenli içme suyu kullanımı, uygun kanalizasyon sistemlerinin oluşturulması, alt yapı yetersizliklerinin giderilmesi, aşı uygulamaları ve pasif immünizasyon çeşitli komplikasyonları önlemede faydalı olmaktadır” dedi.
Hepatit B aşı ile önlenebilir
Kronik viral hepatit ajanı olan Hepatit B virüsüne karşı, bağışıklığı olmayan herkesin aşılanmasının Hepatit B’nin önlenmesinin temel aşaması olduğunu belirten Prof. Dr. Fatma Bozkurt, “Yine kronik viral hepatitin bir diğer ajanı olan Hepatit C’ye karşı etkili bir aşı yoktur. Bu nedenle HCV enfeksiyonu önlenebilmesi için riskli grupların virüse maruz kalma riski azaltılmalı. Sağlık hizmeti enjeksiyonlarının güvenli ve uygun kullanımı sağlanmalı, sağlık personelleri hijyen ve koruyucu ekipman kullanımı gibi konularda eğitilmelidir. Bağışlanan kan ve kan ürünlerine HBV ve HCV için serolojik testler yapılmalıdır. Doğru ve tutarlı prezervatif kullanımına teşvik edilmelidir. Vücuda yapılacak her türlü kanamalı işlemlerde kullanılan malzemelerin sterilitesine dikkat edilmeli. Bireysel kişisel malzemeler veya kullanılmış enjektör gibi nesnelerin ortak kullanılmaması önerilmelidir” dedi.
Takipte olmak önemli
Sıklıkla kronik viral hepatite neden olan iki viral ajanın HBV ve HCV olduğunu belirten Prof. Dr. Fatma Bozkurt, “Bunlar günümüzde çok etkili antiviral tedavilerle tedavi edilmektedirler. Hastalık ataklar halinde seyretmesi nedeniyle enfekte kişilerin enfeksiyon hastalıkları veya Gastroenteroloji uzmanlarının takibinde olması, bakım ve tedavi seçenekleri konusunda eğitim ve danışmanlık almaları karaciğer sirozu ve karaciğer kanseri gelişimini önemli ölçüde azaltacaktır” diye konuştu.
Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı
Sağlık
İstanbul Büyükşehir Belediyesi İBB, alkol ve madde bağımlılığın yanı sıra ekran bağımlılığıyla da mücadele ediyor
İstanbul genelinde 5 merkezde yürütülen çalışmalar kapsamında, çocuklar ve yetişkinler için ücretsiz bireysel psikoterapi imkanı sağlanıyor.
Yayınlandı
6 ay önceon
27/07/2024Yazar:
Aren Denizİstanbul genelinde 5 merkezde yürütülen çalışmalar kapsamında, çocuklar ve yetişkinler için ücretsiz bireysel psikoterapi imkanı sağlanıyor. İBB Bağımlılıkla Mücadele Birimlerine, Alo 153 Çözüm Merkezi üzerinden ulaşabilmek mümkün.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB), sosyal belediyecilik yaklaşımıyla hayata geçirdiği ‘Bağımlılıkla Mücadele’ hizmetlerine devam ediyor. Sosyal Uyum Destek Merkezleri (SUDEM) üzerinden yürütülen hizmet kapsamında; alkol, madde kullanım bozukluğu ve ekran (dijital) bağımlılığına yönelik rehabilitasyon gerçekleştiriliyor.
Son yıllarda dijital teknolojilerin hızlı gelişmesi ve teknolojik cihazlara kolay ulaşılabilirlik, başta çocuklar olmak üzere ekran bağımlılığı konusunu gündeme getirdi. İBB SUDEM’lerde koruyucu, önleyici ve rehabilite edici hizmetler bir arada sunuluyor. Bağımlı bireyler ve yakınlarına sosyal destek ve rehabilitasyon sağlanırken; toplumun genelinin bilinçlendirilmesi ve bağımlılıktan korunması amaçlanıyor.
BİREYSEL İHTİYAÇLARA GÖRE PSİKOTERAPİ
SUDEM’lerde, uzman klinik psikologlarca bağımlı tanısı konulan kişinin ihtiyaçlarına göre bireysel psikoterapi hizmeti veriliyor. Yine bireyin ihtiyacına göre kişi, ergoterapi (İş ve Uğraşı Terapisi) ve spor ile rehabilitasyon çalışmalarına yönlendiriliyor. Bağımlılığın bir “aile hastalığı” olması düşüncesinden hareketle, bireysel çalışmalara ek olarak yakınları da rehabilitasyon sürecine dahil edilebiliyor.
ÇOCUKLARDA ÖNLEYİCİ ÇALIŞMALAR
Çocukluklarda dikkat eksikliği, uyku bozukluğu, sosyal izolasyon ve akademik başarıda düşüş gibi olumsuz etkiler yaratabilen ekran bağımlılığı konusunda önleyici çalışmalar da yürütülüyor. Çocukların sağlıklı dijital alışkanlıklar geliştirmelerine yardımcı olmak için bireysel psikoterapi ve ergoterapinin yanı sıra ailelerle ve çocuklarla iş birliği içinde çalışılıyor. Ailelere yönelik psiko-eğitimler ve grup çalışmaları gibi atölye etkinlikleri düzenlenerek, ailelerin çocuklarının ekran sürelerini yönetmelerine destek sağlanıyor.
5 MERKEZDE ÜCRETSİZ HİZMET
İBB tarafından ilk olarak 2022 yılında açılmaya başlayan SUDEM’ler hâlihazırda Ataşehir, Bağcılar, Esenyurt, Sultangazi ve Sultanbeyli olmak üzere 5 merkezde hizmet veriyor. Tüm İstanbulluların ücretsiz şekilde faydalanabileceği SUDEM’lere İBB Alo 153 Çözüm Merkezi üzerinden ulaşabilmek mümkün.
Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı
Sağlık
Uzmanı uyardı! Türkiye’de her yıl 200 bin kişi bulaşıcı sarılığa yakalanıyor!
Türkiye nüfusunun yüzde 5 ila 7’si farkında olmaksızın Hepatit B virüsünü taşıyor!
Yayınlandı
6 ay önceon
27/07/2024Yazar:
Aren DenizTürkiye’de, üniversite çağına gelmiş gençlerin yüzde 90’ının, farkında olmasalar bile A virüsü hepatitini çocukluk çağında geçirdiklerini dile getiren uzmanlar, nüfusun yüzde 5 ila 7’sinin yani 4 milyona yakın insanın da B virüsünü taşıdığını vurguluyor.
Hepatit B taşıyıcılarının bir kısmında virüs ömür boyu hasar vermeden kalabilirken, Hepatit B geçirenlerin yüzde 1 ila 2’sinde zamanla kronik aktif karaciğer hastalığı, siroz ve karaciğer kanseri gelişebildiğini anlatan Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Uzmanı Dr. Dilek Leyla Mamçu, “Türkiye’de her yıl 200 bin kişinin bulaşıcı sarılığa yakalandığı hesaplanmıştır. Bu olguların yarısına yakın bölümü B virüsü ile oluşmaktadır.” dedi.
Üsküdar Üniversitesi NPİSTANBUL Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Uzmanı Dr. Dilek Leyla Mamçu, Dünya Sağlık Örgütü ve Dünya Hepatit Birliği tarafından belirlenen “28 Temmuz Dünya Hepatit Günü” dolayısıyla yaptığı açıklamada, Hepatit hastalığı hakkında bilinmesi gereken önemli noktaları anlattı.
Sarılığın farklı nedenleri olabiliyor
Sarılığın, karaciğer tarafından atılan bilirubin maddesinin vücutta birikmesi sonucunda deri ve göz aklarının sararması olduğunu dile getiren Dr. Dilek Leyla Mamçu, “Sarılığın farklı nedenleri olabilir ve bunlar arasında bazı kan hastalıkları, karaciğeri etkileyen mikroorganizmalar veya doğumsal enzim eksiklikleri yer alabilir. Bilirubin maddesinin vücuttan atılması esnasında karaciğer tarafından suda eriyebilen bir şekle dönüştürülmesi gerekir. Bu dönüşümden önce (bazı kan hastalıklarında olduğu gibi), bu dönüşüm sırasında (karaciğeri etkileyen mikroorganizmalar, ilaçlar veya doğumsal enzim eksikliklerinde olduğu gibi) veya bilirubinin bağırsağa akması sırasında (safra yollarını tıkayan taş, tümör olaylarda olduğu gibi) sarılık ortaya çıkabilir.” dedi.
Sarılık bulaşıcı mı?
Sarılıkların bazı mikroorganizmalarla oluşanlarının bulaşıcı olduğunu kaydeden Dr. Dilek Leyla Mamçu, “Bulaşıcı sarılık veya tıp dilinde viral hepatit adı verilen bulaşıcı sarılıklar, A, B, C, D, E ve G virüsleri ile meydana gelir. Bu hastalık karaciğerin yaygın iltihabi hastalığı olarak tanımlanır. Sarılıkların, sadece bazı mikroorganizmalarla oluşanları bulaşıcıdır. Diğer sarılıklarda kesinlikle bulaştırıcılık yoktur.” diye konuştu.
Hepatit hastalığının belirtileri nelerdir?
Hepatit virüslerinin; bulaşı takiben belirli bir kuluçka dönemi (A virüsü için 15-45 gün,
B ve C virüsü için 30-180 gün) sonrasında hastalık yaptığını anlatan Dr. Dilek Leyla Mamçu, “Hastaların yarısından fazlasında hastalık sırasında sarılığın ortaya çıkmaması veya silik kalması mümkündür. Bu nedenle pek çok kişi sarılık hastalığı geçirdiğini fark edemez, ancak o sırada tesadüfen bir kan tetkiki yapılırsa anlaşılabilir.” dedi.
B, C ve D virüsleri ile oluşan bulaşıcı sarılıklar kronikleşebiliyor!
Çocuklarda belirtilerin daha hafif ve kısa süreli olduğunu, özellikle küçük yaş gurubundaki çocuklarda hastalığın teşhis edilmeden geçip gidebildiğini de söyleyen Dr. Dilek Leyla Mamçu, şöyle devam etti:
“Hastaların bir kısmında ise; kuluçka süresini takiben, halsizlik, iştahsızlık, mide bulantısı, karnın sağ üst kadranında ağrı, derinin ve gözakının sararması ve idrarın koyulaşması ile başlar. Kısa süren ateş olabilir. Bulaşıcı sarılık genellikle 4-6 haftalık bir hastalıktır, A ve E virüsü ile olanlar sonunda şifa ile biterler ve kronikleşme göstermezler. B, C ve D virüsleri ile oluşan bulaşıcı sarılıklar kronikleşebilir. Bu oran, B virüsü için yüzde 5 -10, C virüsü için yüzde 80 kadardır. D virüsü hepatitinde de kronikleşme oranı yüksektir. Bunun sonucu olarak, Türkiye’de nüfusun yüzde 5-7 kadarı yani 4 milyona yakın insan B virüsünü, farkında olmaksızın taşımaktadır.”
Hastalık nasıl bulaşıyor?
A ve E virüslerinin dışkı ile atıldığını, A virüsü ile oluşan bulaşıcı sarılıkta hastanın dışkısının, sarılığın ortaya çıkışından 2 hafta öncesi ile 1 hafta sonrası çok bulaşıcı olduğunu dile getiren Dr. Dilek Leyla Mamçu, şunları kaydetti:
“Bu virüsler ile oluşan hepatitler esas itibariyle, virüs taşıyan dışkı ile kirlenmiş su ve besin maddelerinin (sebze ve meyveler) ağızdan alınması sureti ile bulaşırlar. Virüsle kirlenmiş yüzeylere temas etmiş ellerin ağıza değdirilmesi de kişisel bulaşmada ve virüsün yayılmasında çok önemlidir. B ve C virüsleri ise genellikle kan yoluyla (kan ve kan ürünlerinin alınması, mikroplu enjektör ve iğnelerin kullanılması, ortak jilet veya diş fırçası kullanımı, akupunktur, diş tedavisi gibi) ve cinsel ilişki suretiyle bulaşırlar. Hastalığın, bu virüsleri taşıyan anneden bebeğe geçişi de mümkündür. Ancak, B virüsü hepatitine yakalanmış hastaların üçte birinde geçiş yolu belirlenememektedir.”
Bulaşıcı sarılık yaygın mı?
Bulaşıcı sarılığın yaygınlığına ilişkin de bilgi veren Dr. Dilek Leyla Mamçu, “A ve B virüsleri ile oluşan bulaşıcı sarılıklar ülkemizde çok yaygındır. Türkiye ‘de, üniversite çağına gelmiş gençlerin yüzde 90’ı, A virüsü hepatitini, farkında olmaksızın çocukluk çağında geçirmiş bulunurlar. A virüsü hepatitinin çoğunlukla çocukluk çağında geçirilmesine karşılık, B virüsü hepatitine yakalanma şansı genç yetişkin ve orta yaş gurubunda en yüksektir. Türkiye’de her yıl 200 bin kişinin bulaşıcı sarılığa yakalandığı hesaplanmıştır. Bu olguların yarısına yakın bölümü B virüsü ile oluşmaktadır.” dedi.
B virüsü ile oluşan bulaşıcı sarılık neden daha tehlikeli?
B virüsünün yaptığı hepatitin hem çok sık ve yaygın olduğunu, hem de hastaların yüzde 5-10 kadarında, hastalığın alevli dönemi geçtikten sonra tam şifa olmaksızın hastalığın sinsi ve kronik biçimde devam ettiğini anlatan Dr. Dilek Leyla Mamçu, “Hepatit B taşıyıcısı olarak tanımladığımız bu kişilerin bir kısmında hayat boyu, virüs karaciğerde herhangi bir hasar yapmadan kalırken, tüm Hepatit B geçirenlerin yüzde 1-2 ‘sinde zaman içerisinde denge, kişi aleyhine bozularak kronik aktif karaciğer hastalığı, bu hastaların da bir kısmında zamanla siroz ve karaciğer kanseri gelişebilmektedir.” şeklinde önemli bilgiler verdi.
C virüsü ile oluşan bulaşıcı sarılık tehlikeli değil mi?
C virüsü ile oluşan hepatitlerin büyük çoğunluğunun kronikleşerek siroza ve karaciğer kanserine gidiş göstermekle beraber, toplumumuzdaki yaygınlığının çok düşük olduğunu ve bu nedenle C virüsü hepatiti bireysel açıdan tehlikeli bir hastalık olmakla beraber toplumsal açıdan fazla tehlike yaratmadığını kaydeden Dr. Dilek Leyla Mamçu, şu bilgileri de verdi:
“Türkiye’de nüfusun yüzde 0.3 – 1.8’i Hepatit C virüsünü taşımaktadır. C virüsü hepatiti özellikle hemodiyaliz hastaları ve sık sık kan nakli yapılan hastalar için ciddi bir tehlike oluşturabilir. Bulaşıcı sarılık, eğer E virüsü ile oluşmuşsa gebelerde tehlikelidir. Diğer virüslerle oluşan bulaşıcı sarılıkların gebelerde, gebe olmayanlara göre daha ciddi seyrettiği gösterilmemiştir. B ve C virüsü taşıyıcılarının mutlaka hasta olmaları gerekmez. Bu taşıyıcıların büyük çoğunluğu belirti vermez, fakat virüsü çevrelerine yayabilirler. Bazılarında, virüs karaciğeri sessizce hasara uğratır ve siroza giden yolu açar. B ve C virüsü taşıyıp taşımadığını bilmenin tek yolu kan testi yaptırmaktır. Hepatit B ve C test sonuçlarına göre doktorunuz size gerekli açıklamayı yapacaktır.”
Taşıyıcılar kan vermemeli
Hepatit virüsü taşıyıcısının, hasta olmasa bile, kanı ve diğer vücut sıvılarının hastalığı başkalarına bulaştırabileceğini bilmesi gerektiğini söyleyen Dr. Dilek Leyla Mamçu, bu kişilerin kan vermemesi ve korunmasız olarak bağışık olmayan veya aşılanmamış kişilerle cinsel ilişkiye girmemesi gerektiğini vurguladı.
Dr. Dilek Leyla Mamçu, sağlık personeli, virüsü taşıyan kişilerin aile fertleri, kan transfüzyonu yapılan kişiler, damar yolundan ilaç bağımlıları, diş tedavisi görenler, hemodiyaliz hastaları ve hayat kadınlarının hastalık açısından risk altında olduğunu dile getirdi.
Hepatit B taşıyıcılığı ve Aşı
Hepatit B taşıyıcısı olan kişilerin, düzenli doktor kontrolünde ve başkalarına bulaştırma riskine karşı dikkatli olması gerektiğini kaydeden Dr. Dilek Leyla Mamçu, “Hepatit B’ye karşı etkin bir aşı bulunmakta olup, aşılanma yüksek oranda (yüzde 95) bağışıklık sağlar ve hayat boyu devam eder. Hepatit C ve E virüslerine karşı henüz aşı yoktur.” dedi.
Gebelik ve Hepatit
Bulaşıcı sarılık, özellikle E virüsü ile oluşmuşsa gebelerde tehlikeli olduğuna işaret eden Dr. Dilek Leyla Mamçu, “B virüsü taşıyıcı anneden doğan bebekler, doğumda immunglobulin ve aşı ile korunmalıdır.” diye konuştu.
Hemodiyaliz hastaları için önlemler
Hemodiyaliz hastalarının taşıyıcı olup olmadıkları test edilmesi gerektiğini de ifade eden Dr. Dilek Leyla Mamçu, “Virüs taşıyan hastaların hemodiyaliz cihazları ayrılmalı ve önceden Hepatit B geçirmemiş olanlar aşılanmalıdır.” şeklinde sözlerini tamamladı.
Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı