Connect with us

Sağlık

Kanser Tedavisinde Genetik Testler ile Yeni Hedefler

Kanser tedavisinde yaşanan heyecan verici gelişmeler sayesinde, genetik testler ile tümörün moleküler profillemesi her hasta için en uygun…

Yayınlandı

on

Kanser tedavisinde yaşanan heyecan verici gelişmeler sayesinde, genetik testler ile tümörün moleküler profillemesi her hasta için en uygun tedavinin belirlenmesi hedefleniyor.

Teknoloji ve genetik ilerledikçe, hastalar da eskiden bir yakınına uygulanan tedavinin, kendisinde farklılaşmış durumda olduğunu fark ediyorlar. Ya da aynı hastaya bir yıl önce uygulanan bir tedavi, bir şekilde kötüleşme veya düzelme nedeniyle bir yıl sonra değiştirilebiliyor.

Geçtiğimiz günlerde biyobelirteç araştırma geliştirme ve moleküler tanı konusundaki gelişmeleri paylaşmak üzere Amerikan biyoteknoloji şirketi Illumina’nın katkılarıyla, Nesiller Genetik Hastalıklar Değerlendirme Merkezi ev sahipliğinde düzenlenen “Empowering Precision Oncology Through Genomics In Türkiye” başlıklı toplantı gerçekleştirildi.

Kanser Tedavisinde Genetik Testler ile Yeni Hedefler

Heidelberg Üniversitesi Patoloji Enstitüsünden Dr. Daniel Kazdal ve Türk Tıbbi Onkoloji Derneği Üyesi, Koç Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Anabilim Dalı Medikal Onkoloji Öğretim Üyesi Prof. Dr. Nil Molinas Mandel, toplantıda kanser alanında genetik ve biyoteknolojideki gelişmelerle büyük bir devrim yaşandığını kaydederek, onkoloji dünyasının kanserleri artık türlerine göre değil, hastadaki moleküler mekanizmasına göre ele aldığını vurgulayarak önemli bilgiler sundu.

Nesiller Genetik Hastalıklar Değerlendirme Merkezi Kurucusu, Genetik ve Farmakoloji Uzmanı Dr. Gülay Özgön’ün ev sahipliğinde düzenlenen toplantıda genetik testler sayesinde kanser tedavisinde başarı oranlarında yaşanan artış hakkında bilgi paylaşımı gerçekleştirildi.

“Genetik testler artık kanser tedavisinin ayrılmaz ve önemli bir parçası.”

Toplantı hakkında açıklamalar yapan Dr. Özgön çalışmaları “Genetik testler, kişinin kanser olma riskini artırabilecek olası mutasyonları veya tedavi planlamasını etkileyebilecek moleküler mekanizmaları inceler. Bu anlamda, genetik testler artık kanser tedavisinin ayrılmaz ve önemli bir parçası. Çünkü risk azaltma, tarama stratejileri, tedavi seçenekleri ve takibe rehberlik ediyorlar. Biz de merkezimizde kanser hastaları ya da kalıtsal kanser riski taşıyabilecek bireyler için aile hikayesinin çıkarılması, uygun genetik testin belirlenmesi, uygulanması ve analizinin yorumlanması ile hekimlerin tanı ve tedavi kararlarına destek oluyoruz.” şeklinde özetledi.

Toplantının moderatörlüğünü üstlenen Türk Tıbbi Onkoloji Derneği Üyesi, Koç Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Anabilim Dalı Medikal Onkoloji Öğretim Üyesi Prof. Dr. Nil Molinas Mandel, kanser alanında genetik ve biyoteknolojideki gelişmelerle büyük bir devrim yaşandığını dile getirerek, onkoloji dünyasının kanserleri artık türlerine göre değil, hastadaki moleküler mekanizmasına göre ele aldığının altını çizdi.

Kanser Tedavisinde Genetik Testler ile Yeni Hedefler

“Eskiden bizim yaptığımız konfeksiyonmuş.”

Prof. Dr. Mandel, “Kanser asrımızın en korkulu hastalığı. Ama kanserde çok fazla yenilik oldu. Asrın buluşları diyebileceğimiz, hastalığın ve hastaların genetik yapılarını, moleküler özelliklerini ve değişik aşamalarda kanda dolaşan tümör hücreleri dahil olmak üzere hastalığın seyrini takipte çok büyük aşamalar ve yeni ufuklar belirdi. ‘Eskiden bizim yaptığımız konfeksiyonmuş.’ diyoruz artık kendi aramızda. Şimdi, ‘butik’ çalışıyoruz; kişiye özel tedaviler planlıyoruz ve bu kişiye özel planladığımız tedavileri hayata geçirebilmek için istiyoruz ki bunu tetikleyen bir mutasyon varsa onu gösterelim. İşte bunun için de hem kanserli dokudan alınan örnekler, o yetersiz olursa kandan alınan örneklerle moleküler testler yapıyoruz. Bu, her kanser için hemen hemen artık kaçınılmaz oldu.” şeklinde konuştu.

Kaynak: Gossip Türkiye ve BSHA (Bilim ve Sağlık Haber Ajansı)

Reklam
Yorum Yapmak İçin Tıklayın

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Sağlık

Bağırsak sağlığı beyin sağlığını etkileyebilir!

Eskiden beyin sağlığının mide bağırsak sağlığını etkilediğinin düşünüldüğünü belirten uzmanlar son yıllarda yapılan çalışmalarla mide bağırsak sağlığının da beyin sağlığını etkileyebilmesinin mümkün olduğunu söylüyor.

Yayınlandı

on

Yazar:

Bağırsak ve beynin birbiri ile bağlı olduğunu dile getiren Nöroloji Uzmanı Prof. Dr. Barış Metin, “Bağırsaklardaki sinir hücreleri beyne sinyaller iletip beyinde kimyasal ve elektriksel değişiklikler yaratabilir ve bu da duygusal dünyamızı etkileyebilir.” dedi. Birçok nörolojik hastalıkta mide bağırsak sorunları yaşandığına da dikkat çeken Prof. Dr. Barış Metin, probiyotiklerce zengin beslenmenin beyin sağlığı açısından önemli olduğuna vurgu yaptı.

Üsküdar Üniversitesi NPİSTANBUL Hastanesi Nöroloji Uzmanı Prof. Dr. Barış Metin, mide ve bağırsak sağlığının beyin sağlığı üzerindeki olası etkilerini değerlendirdi.

Mide ve bağırsaktaki problemler beyni ve psikolojik durumu etkileyebilir 

Eskiden daha çok beyin sağlığının mide bağırsak sağlığını etkilediğinin düşünüldüğünü belirten Nöroloji Uzmanı Prof. Dr. Barış Metin, “Son yıllarda yapılan çalışmalar bu durumun tersinin de mümkün olabileceğini öne sürüyor. Yani mide bağırsak sağlığı da beyin sağlığını etkileyebilir.” dedi.

Bağırsak ve beynin birbiri ile otonom sinir istemi, çeşitli kimyasallar ve hormonlar yoluyla bağlı olduğunu dile getiren Prof. Dr. Barış Metin, “Bu nedenle bir beyin hastalığı mide ve bağırsakta düzensizliğe neden olduğu gibi, mide bağırsaktaki problemler de beyni ve psikolojik durumu etkileyebilir.” şeklinde konuştu.

Bağırsaklardaki sinir hücreleri duygusal durumumuzu da etkiliyor olabilir

Midemiz ve bağırsaklarımızda beynimiz kadar olmasa da 500 milyondan fazla sinir hücresi olduğunu hatırlatan Prof. Dr. Barış Metin, “Bu hücreler daha çok sindirim ve boşaltım faaliyetlerini düzenlese de son yıllarda yapılan çalışmalar bu hücrelerin duygusal dünyamıza da etkisi olabileceğini gösteriyor. Özellikle otonom sinir sistemi denilen ve istemimiz dışında çalışan sinir sistemimiz bağırsak ve beyin arasında köprü görevi görerek birinden diğerine sinyal iletilmesini sağlıyor. Bu yolla bağırsaktan beyne sinyaller iletilip beyinde kimyasal ve elektriksel değişiklikler yaratılabiliyor.” dedi.

Mide ve bağırsak sorunları nörolojik hastalıkların belirtisi olabilir

Birçok nörolojik hastalıkta mide bağırsak sorunları yaşandığına dikkat çeken Prof. Dr. Barış Metin, şu bilgileri paylaştı:

“Parkinson hastalığında sıklıkla kabızlık görülür. Alzheimer tipi bunama hastalarında zamanla iştah azalması ve kalori alımında düşüklüğe bağlı aşırı zayıflama görülür. Bunun yanında depresyon, anksiyete gibi psikiyatrik hastalıkların da en önemli belirtileri iştah artması veya azalması olabilir. Özellikle nörodejeneratif olarak isimlendirdiğimiz Parkinson ve demans gibi hastalıklarda görülen mide bağırsak problemleri bu hastalıklarda önemli bir sorun haline gelebiliyor.”

“Probiyotiklerce zengin beslenmek beyin sağlığı açısından da iyi”

Yapılan birçok çalışmada özellikle probiyotiklerin beyin sağlığına, depresyon gibi ruhsal hastalıklara etkisinin araştırıldığını ve azımsanmayacak derecede faydalı etkiler gösterildiğini hatırlayan Prof. Dr. Barış Metin, “Bu sonuçlara göre faydalı ve probiyotiklerce zengin gıdalarla beslenmenin beyin sağlığı açısından da iyi olduğu söylenebilir.” dedi.

Birçok çalışmada probiyotik kullanmanın genel stres seviyesini düşürdüğüne yönelik bulgular saptandığını da sözlerine ekleyen Prof. Dr. Barış Metin, “Yakın zamanda yapılmış bir çalışmada düzenli yoğurt tüketen insanların sakinliğini daha etkin koruduğu gösterilmiş. Bu bulgunun nedeni probiyotiklerin bağırsak mikrobiyotası dediğimiz bağırsakta yaşayan mikroorganizmaları değiştirerek bağırsaktan salgılanan kimyasal maddelerde değişiklikler yapmasıdır. Bu kimyasallar beyine ulaşarak beyin hücrelerinin beslenmesinde ve fonksiyonlarında değişiklikler yaratabilmektedir.” şeklinde konuştu. 

Bağırsak mikrobiyotasını düzenleyen probiyotikler düzenli tüketilmeli  

Bağırsak sağlığını korumak ve beyin fonksiyonlarını optimize etmek için sağlıklı ve dengeli beslenmenin her şeyden önemli olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Barış Metin, “Beyin sağlığımızı korumak için protein, karbonhidrat, lif ve vitaminler açısından dengeli bir diyet tüketmeliyiz. Ayrıca yoğurt ve kefir gibi bağırsak mikrobiyotasını düzenleyen probiyotikler düzenli tüketilmeli. Bunların yanında mide bağırsak sağlığının bozulduğu durumlarda doktora danışılarak tıbbi probiyotik içeren takviyeler kullanılabilir.” diyerek sözlerini tamamladı.

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Devamını Oku

Sağlık

Güvercin ve Kunduracı Göğüs Çocuğunuzun Gelişimine Engel Olmasın

Çocukların göğüs duvarında “Kunduracı Göğüs” ve “Güvercin Göğüs” olarak adlandırılan anormallikler görülebiliyor.

Yayınlandı

on

Yazar:

Çocukların göğüs duvarında “Kunduracı Göğüs” ve “Güvercin Göğüs” olarak adlandırılan anormallikler görülebiliyor. Doğumsal olarak görülen bu anormallikler tıpta göğüs duvarı deformiteleri olarak adlandırılıyor. Tam olarak nedeni bilinmeyen bu deformiteler genetik yatkınlığa bağlı görülebiliyor. Peki bu göğüs duvarı bozuklukları nelerdir? Bu deformiteler nasıl düzeltilmektedir? Memorial Bahçelievler Hastanesi Göğüs Cerrahisi Bölümü’nden Doç. Dr. Murat Akkuş, göğüs deformitelerinde güncel tedaviler hakkında önemli bilgiler verdi. 

 

Kunduracı göğüs ve güvercin göğüs tamamen düzeltilebiliyor

 

Doğuştan gelen ve özellikle ergenlik döneminde belirginleşerek ortaya çıkan kunduracı göğüs ve güvercin göğüs bozuklukları erken yaşta fark edildiğinde ameliyatsız olarak çözümlenebilmektedir. Kunduracı göğüste oluşan çukurlaşma vakum tedavileri ile düzeltilebilirken güvercin göğüste oluşan dışarı doğru çıkma bozukluğu ortez denilen korselerle normal pozisyona gelebilmektedir. Fakat bu deformiteler ergenlik dönemi sonrasında fark edilir veya tedavisi için başvurulur ise cerrahi tedaviden başka bir yöntem etkili olamamaktadır. 

 

Deformitelerin tedavisinde minimal invaziv cerrahi oldukça yaygınlaşıyor

 

Son yıllarda minimal invaziv cerrahi yöntemler, avantajları nedeniyle oldukça ön plana çıkmaktadır. Minimal invaziv göğüs cerrahisi dünyada olduğu gibi ülkemizde de son derece ilgi görmektedir. Hem hekime hem de hastaya konfor sağlayan bu yöntem sayesinde; oldukça küçük kesiler ile estetik bir görünüm sunulması, daha az ağrı ve daha hızlı iyileşme imkanı sağlanması gibi ayrıcalıklar ön plana çıkmaktadır. Aynı zamanda başarı oranı oldukça yüksek olan bu minimal invaziv cerrahiyi de bir çok hekim öğrenmek ve uygulamak istemektedir.

 

İmplantlar sayesinde daha estetik bir göğüs görüntüsüne kavuşmak mümkün

 

Geçmişte göğsün ön kısmından yapılan açık cerrahiler ile hem uzun kesiler açılmakta hem de cerrahi sonrası ağrı ve geç iyileşme durumu nedeniyle günlük yaşama dönüş süresi uzamaktaydı.  

Minimal invaziv cerrahi sayesinde göğsün yan tarafından iki adet küçük kesi ile bu ameliyatların yapılıyor olması hastaya daha az ağrı, daha az kanama riski ve hızlı iyileşme imkanı sunmaktadır. .

Kişilerde estetik kaygı oluşturmasının yanı sıra kalbe bası yaparak sağlık sorunları yaratan kunduracı göğüs, Nuss operasyonu denilen kapalı minimal invaziv yöntem ile düzeltilebilmektedir. Yine ciddi estetik sorun yaratan güvercin göğüs, kişilerde duruş bozukluğu ile kamburluğa yol açmaktadır. Güvercin göğüs için ise minimal invaziv olarak uygulanan Abramson operasyonu daha küçük kesilerden yapılarak kişiyi normal bir göğüs görüntüsüne kavuşturmaktadır. Her iki yöntemde de göğüse metal bar denilen implantlar konulmakta, implantlar göğüste şekil değişikliği yapmakta ve yeniden eski haline gelmesine engellemektedir.   Bu operasyonlarda kullanılan güncel yöntemler hem hekimler için konforlu bir ameliyat imkanı sunarken hem de hastalar için daha hafif bir operasyon geçirip daha estetik bir göğüs görüntüsü elde etmeyi mümkün kılmaktadır.

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Devamını Oku

Sağlık

Çocuklarda Kalıcı Böbrek Hasarına Neden Olabilir

Yaz aylarında yeterince temiz olmayan havuza girmek, ıslak mayoları hemen değiştirmemek gibi etkenler nedeniyle idrar yolu enfeksiyonuna özellikle kız çocuklarında daha sık rastlanıyor. 

Yayınlandı

on

Yazar:

Yaz aylarında yeterince temiz olmayan havuza girmek, ıslak mayoları hemen değiştirmemek gibi etkenler nedeniyle idrar yolu enfeksiyonuna özellikle kız çocuklarında daha sık rastlanıyor. Acıbadem Üniversitesi Atakent Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Tahir Aydın, kolay tanı konulup tedavi edilebilen bir hastalık olsa da geç kalındığında veya tedavi yarım kaldığında  idrar yolu enfeksiyonunun ciddi sonuçlara yol açabileceğine işaret ederek, “Basit bir idrar yolu enfeksiyonu tedavi edilmezse hastalık tüm vücuda yayılabilir ve böbreklerde kalıcı hasara neden olabilir. Dolayısıyla, ebeveynlerin çocuklarının rutin kontrollerini aksatmamaları, şüphelendikleri durumlarda gecikmeden hekimlerine başvurmaları ve tedaviyi yarım bırakmamaları çok önemlidir” diyor. Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Tahir Aydın, idrar yolu enfeksiyonunu önlemek için  çocuklarda bol su ve sıvı gıda tüketimine, düzenli tuvalet ve el yıkama alışkanlığına mutlaka dikkat edilmesi gerektiğine dikkat çekiyor. 

 

Kız çocuklarında 15 kat fazla görülüyor! 

 

Böbrekler, mesane ve idrar yollarının  çoğunlukla bakteriler tarafından kaplanmasıyla oluşan idrar yolu enfeksiyonu çocukluk çağında en sık görülen enfeksiyon hastalıklarında 2’inci sırada yer alıyor. Bir yaşından sonra kız çocuklarında erkeklerden yaklaşık 15 kat daha fazla görüldüğü belirtiliyor. Bu duruma, idrar yollarının kız çocuklarında daha kısa, anüse de yakın olması nedeniyle mikropların daha kolay bulaşması ve yanlış temizlik alışkanlıklarının sebep olduğu düşünülüyor. Buna karşılık erkek çocuklarda sünnet uygulaması bakterilerin çoğalmasını engelliyor.

 

Genellikle E. Coli bakterisi sebep oluyor
 

İdrar yolu enfeksiyonu genellikle bakteriler tarafından oluşsa da virüsler ve mantarlar da enfeksiyon etkeni olabiliyor. Enfeksiyonun tüm yaş gruplarında en sık sebebi koli basili olarak bilinen E. Coli isimli bakteridir. İnsan bağırsaklarında doğal olarak bulunan Koli basili, idrar yollarına taşınırsa burada enfeksiyon oluşturuyor.  Bu bakterinin dışında Adenovirus, Enterovirus gibi virüs tipleri ile Candida ve Aspergillus gibi mantar türlerinin de nadir olarak idrar yolu enfeksiyonuna zemin hazırladıkları belirtiliyor.
 

Yazın havuz kullanımı riski yükseltiyor!

Artan sıcaklık ve nem bakterilerin kolayca çoğalmalarını sağladıkları için çocuklarda idrar yolu enfeksiyonuna yazın daha sık rastlanıyor. Çocukların havuzda uzun süre kalmaları ve ıslak mayolarını hemen değiştirmemeleri genital bölgenin nemli kalmasına, birbirleriyle yakın temas da enfeksiyonların daha çok bulaşmasına sebep oluyor. Uzun süre idrarını tutma ve hijyene daha az dikkat edilmesi de enfeksiyon sıklığını artırıyor. Tüm bu sebepler nedeniyle Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Tahir Aydın, yaz aylarında idrar yolu enfeksiyonuna karşı daha dikkatli olunmasını gerektiğine işaret ediyor. 

 

İdrar yaparken yanma hissine dikkat! 

İdrar yolu enfeksiyonu bebeklerde genellikle; ateş, huzursuzluk, ağlama, beslenme zorlukları veya idrarın kötü kokması gibi belirtilerle kendini gösteriyor. Küçük çocuklarda; sık idrara çıkma, idrar yaparken ağrı veya yanma, idrarın bulanık veya kötü kokulu olması, iştahsızlık, karın ağrısı ile kusma gibi şikayetler oluşuyor. Daha büyük çocuklarda ise bu belirtilere ek olarak altını ıslatma ve bel ağrısı gibi durumlar gelişebiliyor. İdrar yolu enfeksiyonunun en sık rastlanan belirtisi genellikle idrar yaparken yanma hissi oluyor. Eğer tedavi edilmez ve hastalık ilerlerse; ateş, kusma ile genel durum bozukluğu diğer belirtilere eşlik ediyor. 

 

Kalıcı böbrek hasarına yol açabilir!

Basit belirtilerle fark edilen hastalık kolayca tedavi edildiğinden aileler tarafından fazla önemsenmeyebiliyor. Ancak tedavide geç kalınırsa idrar yolu enfeksiyonunun böbreklere ve tüm vücuda yayılarak ciddi problemlere yol açabileceğine işaret eden Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Tahir Aydın, “Eğer ailenin farkında olmadığı, altta yatan bir böbrek hastalığı varsa, bu tablo çok hızlı gelişebilir. Bazı çocuklar şikayetlerini gizledikleri için tedavi yarım kalabilir. Yeterli tedavi edilmeyen ve tekrarlayan enfeksiyonlar kalıcı böbrek hasarına yol açma potansiyeli taşırlar. Bu nedenle anne babalar belirtileri iyi gözlemlemeli, çocuklarını en kısa zamanda hekime götürüp, tetkiklerini yaptırmalılar” uyarısında bulunuyor. 

Tedavi sırasında bol su içirin, abur cuburdan uzak tutun

Tedavide enfeksiyon kaynağını idrar yollarından uzaklaştırmayı, enfeksiyonun tekrar vücuda yerleşmesini önlemeyi, ağrıyı ve diğer şikayetleri ortadan kaldırmayı hedeflediklerini belirten Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Tahir Aydın, “Bu amaçla tanı sonrası idrar kültürü alınır ve antibiyotik tedavisine başlanır. Ağrı kesici ve ateş düşürücüler ile şikayetler azaltılır. Bağışıklığı desteklemek ve vücuda faydalı olan bakteri seviyesini korumak için vitamin, mineral ve probiyotik desteği önerilir. Bunların yanı sıra aileye çocuklarına bol su içirmeleri, abur-cubur gibi paketli gıdalardan uzak durmaları ve hijyene dikkat etmeleri tavsiye edilir. Kabızlık veya anatomik bozukluk gibi kolaylaştırıcı faktörleri olan çocuklarda ise nedene yönelik tedaviler uygulanır” diyor. 

 

———-kutu bilgisi———-

Önlemek için 6 etkili öneri!

Dr. Tahir Aydın, çocuklarda idrar yolu enfeksiyonunu önlemek için almanız gereken önlemleri şöyle özetliyor: 

  • Düzenli kontrollerini aksatmayın
  • Bol su ve sıvı gıda tüketmesini sağlayın
  • Genel hijyen önlemlerini alın
  • Islak mayosunu hemen değiştirin
  • İdrarını tutmadığından emin olun
  • Kabız olmamasına dikkat edin

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Devamını Oku
Reklam

Popüler Haberler

Copyright © 2024 Orbis Medya Bilgi ve İletişim Teknolojileri Ltd. Şti. Her hakkı saklıdır. Web sitemizdeki haber, makale ve içeriklerin her hakkı saklıdır.
İçeriklerimizin izinsiz kullanımı halinde yasal işlem başlatılacaktır.