Sağlık
Beyin Sağlığınızı Korumak İçin Bu 8 Öneriyi Dikkate Alın!
Yeditepe Üniversitesi Koşuyolu Hastanesi Nöroloji Uzmanı Dr. Yüksel Dede, beyin sağlığınızı korumak için öneriler sundu.
Yayınlandı
7 ay önceon
Yazar:
Aren DenizYeditepe Üniversitesi Koşuyolu Hastanesi Nöroloji Uzmanı Dr. Yüksel Dede, beyin sağlığınızı korumak için öneriler sundu.
Hem bilişsel hem de fiziksel işlevlerimizi en iyi şekilde gerçekleştirmek için beyin sağlığının mutlaka korunması gerekiyor. Üstelik yaşam kalitenizin artırılması için de bu konunun son derece önemli olduğuna dikkat çeken Nöroloji Uzmanı Dr. Yüksel Dede, “Aslında genel sağlığımızı korumamıza yönelik yaptığımız her şey aynı zamanda beyin sağlığımızı korumamıza da yardımcı olur” açıklamasında bulundu.
Beyin sağlığınız; yaşam tarzınız, alışkanlıklarınız ve günlük etkinliklerinizle güçlü ilişkisi olan bir durum. Dolayısıyla günlük yaşamınızda yapacağınız küçük değişikliklerin beyin sağlığınızı korumanıza katkı sağlayacağının altını çizen Yeditepe Üniversitesi Koşuyolu Hastanesi Nöroloji Uzmanı Dr. Yüksel Dede, “Dünya Beyin Günü”nde bu konuda yapabilecekleriniz konusunda önerilerde bulundu.
Bilişsel ve fiziksel işlevlerinizi sorunsuz yerine getirebilmenin yanında hayat kalitenizi de yükseltmek için sağlıklı bir beyne sahip olmanız gerektiğine işaret eden Uzm. Dr. Dede, günlük yaşamınızda beslenmeden uyku düzenine, egzersiz alışkanlığından stresi kontrol edebilme becerinize kadar pek çok unsurun beyin sağlığı ile birebir ilişkili olduğundan bahsetti.
Akdeniz Tipi Beslenin
Sağlığınızın temelini oluşturan en önemli unsurlardan biri olan beslenmenin beyin sağlığı için de olmazsa olmazların başında geldiğini belirten Uzm. Dr. Dede, özellikle ‘Akdeniz tipi’ beslenmenin beyin sağlığını korumaya yönelik etkisinin bilimsel olarak da kanıtlandığını ifade etti. Uzm. Dr. Dede, liften zengin meyve ve sebzenin bol tüketilmesi, tam tahıl, kuruyemiş ve protein kaynaklarının dengeli kullanılması, Omega 3 yağ asitlerinden zengin balık, ceviz, keten tohumu gibi besinlerin günlük beslenme düzeninde mutlaka bulunması gerektiğini vurguladı.
Aktif Bir Hayat Sürün
Düzenli egzersiz yapmanın ve fiziksel açıdan aktif bir hayat sürmenin beyin sağlığına olumlu etki sağladığına değinen Uzm. Dr. Dede, “Egzersiz sırasında kan dolaşımı artar, beyne daha fazla oksijen taşınır. Aynı zamanda egzersiz yapmak stresin de azalmasına katkı sağlar. Bu nedenle hangi yaşta olursanız olun mutlaka kendinize uygun bir egzersizi hayatınıza alın. Yürüyüş, koşu, pilates ya da farklı bir egzersiz. Önemli olan nokta bunu düzenli hale getirebilmektir.” şeklinde konuştu.
Günde Mutlaka 7 Saat Uyuyun
Bedenin uykuyla kendini yenileyip dinlendirebildiğini hatırlatan Uzm. Dr. Dede, kaliteli ve yeterli bir uykunun beyin sağlığı için olmazsa olmaz bir unsur olduğunu belirtti. “Günde en az 7 saat uyku uyumak beynin onarım ve dinlenme süreci için gereklidir. Daha kaliteli bir uyku için öğleden sonra kafein tüketilmemeli, uykudan önce ağır yemekler yememeye çalışılmalı, belirli bir uyku düzeni oluşturulmalı ve karanlık, sessiz, uygun sıcaklıkta iyi bir uyku ortamı sağlanmalıdır.” kaydetti.
Stresinizi Kontrol Etmeye Çalışın
Beyin sağlığı için yapılması gerekenlerle birlikte yapılmaması gerekenlerin de bulunduğunu ve bunların başında da stresin geldiğini dile getiren Dr. Dede, “Kronik stresin beyin sağlığını olumsuz etkilediği biliniyor. Bu önlemek için yoga, meditasyon, nefes egzersizleri gibi stresle başa çıkma yöntemlerini kullanmak, hobilere vakit ayırmak, doğada vakit geçirmek faydalı olacaktır.” önerisini sundu.
Sosyalleşin ve Beyninizi Zinde Tutacak Aktiviteler Yapın
Beynin sürekli aktif tutulmasının ve bunu sağlarken de keyif verici, stres azaltıcı aktivitelere yönelmenin her yaşta pozitif etkileri olacağını belirten Dr. Yüksel Dede, “Beyni zinde tutmak için düzenli olarak zihinsel aktivite yapmak önemlidir. Yeni bir dil öğrenme, kitap okuma, bulmaca çözme, satranç oynama, yeni beceriler edinme gibi zihinsel aktiviteler beyin sağlığına büyük katkı sağlar.” şeklinde tavsiyelerde bulundu.
Bununla birlikte sosyal bir hayat sürmenin sosyalleşmenin ve farklı insanlarla etkileşimde bulunmanın de sağlıklı bir beyin için önemli bir unsur olduğunu ifade eden Dr. Dede, sözlerine şöyle devam etti: “Sosyal etkileşimde bulunmanın, aile ve arkadaşlarla vakit geçirmenin, beyin sağlığını olumlu yönde etkilediği bilinmektedir. Bu nedenle her yaş dönemindeki ama özellikle ileri yaştaki kişilerin yalnız kalmamalarını, farklı ortamlara girmelerini ve beyinlerini aktif tutacak çalışmalarda bulunmalarını tavsiye ediyoruz.”
Beyin Sağlığınız İçin Sigara ve Alkolden Uzak Durun
Sadece beyin sağlığı değil genel sağlığın korunması için de sigara, alkol ve uyuşturucu maddelerden uzak durmak gerektiğini hatırlatan Dr. Dede, “Bu maddelerin kalp ve damar sağlığına olumsuz etkilerinin yanı sıra kaliteli bir uykunun sağlanmasına ve beynin bilişsel fonksiyonlarına da olumsuz etkileri biliniyor. Bu nedenle bu alışkanlıklar varsa geç kaldım diye düşünmeden hemen bırakılmalı.” vurguladı.
Kafa Travmalarına Karşı Kendinizi Koruyun
Son derece önemli olmakla birlikte zaman zaman gözden kaçan bir durum olan kafa travmalarının da beyin sağlığı açısından dikkat edilmesi gereken bir konu olduğunu dile getiren Dr. Dede, sözlerini şöyle sürdürdü: “Bu noktada özellikle travmaya mahal verebilecek sporları yaparken gerekli önlemlerin alınması önemli. Gerekli ve doğru ekipmanların kullanılması ve emniyetin sağlanması her yaştaki kişilerin için mutlaka alınması gereken önlemler arasında yer alıyor.”
Kronik Hastalıklarınız İçin Düzenli Kontrollerini İhmal Etmeyin
Beyin sağlığının genel vücut sağlığı ile çok yakın ilişkide olduğunu ve genel sağlığın iyi ya da kötü olmasının beyni birebir etkilediğinin altını çizen Yeditepe Üniversitesi Koşuyolu Hastanesi Nöroloji Uzmanı Dr. Yüksel Dede, özelikle kronik hastalıkları olan kişilerin sağlık muayenelerini düzenli olarak yaptırmaları gerektiğini belirtti. Dr. Dede, “Diyabet, hipertansiyon, kolesterol yüksekliği gibi kronik hastalıklar kalp ve damar sağlığının yanı sıra beyin sağlığı üzerinde de etkili olabilir. Bu nedenle kronik hastalıkların kontrol altında tutulması gerekir. Aynı zamanda genel sağlığın kontrolü ve potansiyel sorunların çözümü için de düzenli hekim kontrolleri sağlanmalıdır.” ifadelerine yer verdi.
Kaynak: Gossip Türkiye ve BSHA (Bilim ve Sağlık Haber Ajansı)
İlginizi Çekebilir
Sağlık
Karaciğer yağlanması hepatit için risk oluşturuyor!
Karaciğerin iltihaplanması olarak tanımlanan hepatitin pek çok nedeni olduğunu belirten İstanbul Atlas Üniversitesi Tıp Fakültesi Dahili Tıp Bilimleri Bölümü Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Fatma Bozkurt, hepatitin önlenmesine ilişkin tavsiyelerde bulundu.
Yayınlandı
6 ay önceon
27/07/2024Yazar:
Aren DenizKaraciğerin iltihaplanması olarak tanımlanan hepatitin pek çok nedeni olduğunu belirten İstanbul Atlas Üniversitesi Tıp Fakültesi Dahili Tıp Bilimleri Bölümü Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Fatma Bozkurt, hepatitin önlenmesine ilişkin tavsiyelerde bulundu.
Bütün ilaçların karaciğere olumsuz etkileri olabileceğini belirten Bozkurt, özellikle toksik ilaçların kontrolsüz tüketilmemesi gerektiğini vurguladı. Hepatitin önlenmesinde güvenilir su ve sağlıklı gıda tüketilmesinin önemli olduğuna işaret eden Bozkurt, kilo fazlalığı olanların yüzde 80’inde karaciğerin yağlı olduğunu belirterek bu kişilerin beşte birinde de karaciğer iltihaplanması olduğunu söyledi.
Dünya Sağlık Örgütü ve Dünya Hepatit Birliği tarafından belirlenen 28 Temmuz Dünya Hepatit Günü’nde hepatit hastalıklarına dikkat çekilmesi amaçlanıyor.
İstanbul Atlas Üniversitesi Tıp Fakültesi Dahili Tıp Bilimleri Bölümü Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Fatma Bozkurt, Dünya Hepatit Günü dolayısıyla yaptığı açıklamada hepatit hastalığının nedenleri ve alınacak önlemlere ilişkin değerlendirmede bulundu.
Hepatit: Karaciğerin iltihaplanmasıdır
Hepatitin karaciğerin iltihaplanması olduğunu belirten Prof. Dr. Fatma Bozkurt, “İltihap denildiğinde her zaman mikroplar akla gelir ama iltihapların bir kısmı mikroplar olmadan da meydana gelmektedir. Bunun en iyi örneği ilaçların karaciğere dokunmasıyla gelişen iltihaplanmadır” dedi.
Hepatitin pek çok nedeni var
Hepatitin pek çok nedeni olabileceğini belirten Prof. Dr. Fatma Bozkurt, bunlardan ilkinin viral hepatitler olduğunu kaydederek diğer nedenleri şöyle sıraladı:
İlaçlar: Bütün ilaçların karaciğere dokunabileceğinin bilinmesi gerekir.
Otoimmün hepatitler: İnsanın bağışıklık sisteminde sapma sonucu vücudun kendi dokularını yabancı gibi kabul edip savaşmasından meydana gelen bir klinik tablodur.
Doğuştan gelen bazı karaciğer hastalıkları: Karaciğerden bakırın atılamaması (Wilson hastalığı), demirin bağırsaktan çok fazla emilmesi (Hemokromatozis hastalığı) gibi.
Alkol: Alkol çok az kullanımda bile karaciğere zarar verebilir.
Karaciğerin iltihaplı yağlanması: Kilo fazlalığı olanların yüzde 80’inde karaciğer yağlıdır. Bu kişilerin beşte birinde de karaciğer iltihaplanması vardır.
Hepatit virüsünün beş ana türü bulunuyor
Hepatit pek çok sebebe bağlı olarak oluşsa da en yaygın nedenler arasında viral enfeksiyonların yer aldığını kaydeden Prof. Dr. Fatma Bozkurt, “Hepatit virüsünün beş ana türü bulunmaktadır: A, B, C, D ve E virüsleridir. Bunlar dışında hepatite neden olan diğer virüsler ise Adenovirüs, Sitomegalovirüs, Epstein-Barr Virüsü ve Herpes Simpleks Virüstür. Dünya nüfusunun büyük çoğunluğunun karşılaştığı bu heterojen hepatit virüs grubu morfolojileri, vücuda giriş yolları ve patogenezleri açısından farklılıklara sahiptir. Ancak hangi yolla vücuda girerse girsinler, kan yoluyla hedef organ karaciğere ulaşarak iltihaplanma yapabilmektedirler” diye konuştu.
Hepatit aşısı olmamak risklerden biri…
Hepatite yol açan risk faktörlerinin çevresel, davranışsal veya sağlık sorunları olarak özetlenebileceğini belirten Prof. Dr. Fatma Bozkurt, “Özellikle aşısı olan Hepatit A ve B virüse karşı aşı olmamak önemli bir risk faktörüdür. Bir hepatit virüsü olan Hepatit B ile enfekte bir anneden doğan bebeğe hepatit B immünglobulin ve aşı yapmamak, özellikle fekal-oral bulaşan hepatit A ve E’yi önlemede güvenli olmayan su ürünleri ve sağlıklı gıda tüketmemek diğer önemli risk faktörleri arasında yer almaktadır” dedi.
Toksik ilaçların kontrolsüz tüketimine dikkat!
Çok miktarda uzun süre alkol tüketmek ve toksik ilaçların kontrolsüz tüketilmesinin risk faktörlerinden olduğunu kaydeden Bozkurt, “Özellikle kan ve vücut salgıları ile bulaşan Hepatit B ve C’yi önlemede kullanılmış kontamine iğnelerin veya hepatit virüsleri ile enfekte olmuş kanla kontamine olabilecek diğer nesnelerin sağlık hizmeti alırken kullanılması, kullanılan iğneleri paylaşmak veya hepatit virüsleri ile kontamine olabilecek diğer nesneleri ortak kullanmak da risk faktörleri arasında gelmektedir” diye konuştu.
Bazı mesleklerde risk oluşabilir
Prof. Dr. Fatma Bozkurt, diğer risk faktörlerini de şöyle sıraladı: “Güvenli olmayan cinsel ilişkiye girerken prezervatif kullanmamak, travmatize seks yapmak veya birden fazla cinsel partnere sahip olmak. Tedbirsiz bir şekilde toksik kimyasallar etrafında çalışmak. Bu tür kimyasallara rutin olarak maruz kalan mesleklere örnek olarak kuru temizlemeciler, boyacılar, sağlık hizmeti sağlayıcıları veya çiftlik çalışanları verilebilir. Bir veya daha fazla hepatit virüsü ile akut veya kronik enfeksiyona sahip olmak. Otoimmün bir bozukluğa sahip olmak.”
Kişisel malzemeleri ortak kullananlar risk altında!
Hepatit için özellikle bazı risk grupları olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Fatma Bozkurt, bu risk gruplarını güvenilir su ve sağlıklı gıda tüketmeyenler, kullanılmış enjektör paylaşımı yapanlar, tıraş bıçağı, diş fırçası gibi kişisel malzemeleri ortak kullananlar, sterilize edilmemiş araçlarla dövme ya da vücut takılarının uygulanmasına maruz kalanlar, güvenli olmayan cinsel ilişkide bulunanlar, korumaya alınmayan kan ve kan ürünlerinin transfüzyonuna maruz kalanlar, sterilize edilmemiş araçlarla tıbbi ya da diş müdahalelerine maruz kalanlar ve hepatit virüsleri ile enfekte anneden doğan bebekler şeklinde sıraladı.
Kişisel hijyen kuralları ve aşılama önlemede etkili oluyor
Hepatiti önlemede alınması gereken tedbirlerin yanı sıra takip ve tedavide yapılacak konusunda bilgi veren Prof. Dr. Fatma Bozkurt, “Kişisel hijyen kurallarına uyma, temiz ve güvenli içme suyu kullanımı, uygun kanalizasyon sistemlerinin oluşturulması, alt yapı yetersizliklerinin giderilmesi, aşı uygulamaları ve pasif immünizasyon çeşitli komplikasyonları önlemede faydalı olmaktadır” dedi.
Hepatit B aşı ile önlenebilir
Kronik viral hepatit ajanı olan Hepatit B virüsüne karşı, bağışıklığı olmayan herkesin aşılanmasının Hepatit B’nin önlenmesinin temel aşaması olduğunu belirten Prof. Dr. Fatma Bozkurt, “Yine kronik viral hepatitin bir diğer ajanı olan Hepatit C’ye karşı etkili bir aşı yoktur. Bu nedenle HCV enfeksiyonu önlenebilmesi için riskli grupların virüse maruz kalma riski azaltılmalı. Sağlık hizmeti enjeksiyonlarının güvenli ve uygun kullanımı sağlanmalı, sağlık personelleri hijyen ve koruyucu ekipman kullanımı gibi konularda eğitilmelidir. Bağışlanan kan ve kan ürünlerine HBV ve HCV için serolojik testler yapılmalıdır. Doğru ve tutarlı prezervatif kullanımına teşvik edilmelidir. Vücuda yapılacak her türlü kanamalı işlemlerde kullanılan malzemelerin sterilitesine dikkat edilmeli. Bireysel kişisel malzemeler veya kullanılmış enjektör gibi nesnelerin ortak kullanılmaması önerilmelidir” dedi.
Takipte olmak önemli
Sıklıkla kronik viral hepatite neden olan iki viral ajanın HBV ve HCV olduğunu belirten Prof. Dr. Fatma Bozkurt, “Bunlar günümüzde çok etkili antiviral tedavilerle tedavi edilmektedirler. Hastalık ataklar halinde seyretmesi nedeniyle enfekte kişilerin enfeksiyon hastalıkları veya Gastroenteroloji uzmanlarının takibinde olması, bakım ve tedavi seçenekleri konusunda eğitim ve danışmanlık almaları karaciğer sirozu ve karaciğer kanseri gelişimini önemli ölçüde azaltacaktır” diye konuştu.
Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı
Sağlık
İstanbul Büyükşehir Belediyesi İBB, alkol ve madde bağımlılığın yanı sıra ekran bağımlılığıyla da mücadele ediyor
İstanbul genelinde 5 merkezde yürütülen çalışmalar kapsamında, çocuklar ve yetişkinler için ücretsiz bireysel psikoterapi imkanı sağlanıyor.
Yayınlandı
6 ay önceon
27/07/2024Yazar:
Aren Denizİstanbul genelinde 5 merkezde yürütülen çalışmalar kapsamında, çocuklar ve yetişkinler için ücretsiz bireysel psikoterapi imkanı sağlanıyor. İBB Bağımlılıkla Mücadele Birimlerine, Alo 153 Çözüm Merkezi üzerinden ulaşabilmek mümkün.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB), sosyal belediyecilik yaklaşımıyla hayata geçirdiği ‘Bağımlılıkla Mücadele’ hizmetlerine devam ediyor. Sosyal Uyum Destek Merkezleri (SUDEM) üzerinden yürütülen hizmet kapsamında; alkol, madde kullanım bozukluğu ve ekran (dijital) bağımlılığına yönelik rehabilitasyon gerçekleştiriliyor.
Son yıllarda dijital teknolojilerin hızlı gelişmesi ve teknolojik cihazlara kolay ulaşılabilirlik, başta çocuklar olmak üzere ekran bağımlılığı konusunu gündeme getirdi. İBB SUDEM’lerde koruyucu, önleyici ve rehabilite edici hizmetler bir arada sunuluyor. Bağımlı bireyler ve yakınlarına sosyal destek ve rehabilitasyon sağlanırken; toplumun genelinin bilinçlendirilmesi ve bağımlılıktan korunması amaçlanıyor.
BİREYSEL İHTİYAÇLARA GÖRE PSİKOTERAPİ
SUDEM’lerde, uzman klinik psikologlarca bağımlı tanısı konulan kişinin ihtiyaçlarına göre bireysel psikoterapi hizmeti veriliyor. Yine bireyin ihtiyacına göre kişi, ergoterapi (İş ve Uğraşı Terapisi) ve spor ile rehabilitasyon çalışmalarına yönlendiriliyor. Bağımlılığın bir “aile hastalığı” olması düşüncesinden hareketle, bireysel çalışmalara ek olarak yakınları da rehabilitasyon sürecine dahil edilebiliyor.
ÇOCUKLARDA ÖNLEYİCİ ÇALIŞMALAR
Çocukluklarda dikkat eksikliği, uyku bozukluğu, sosyal izolasyon ve akademik başarıda düşüş gibi olumsuz etkiler yaratabilen ekran bağımlılığı konusunda önleyici çalışmalar da yürütülüyor. Çocukların sağlıklı dijital alışkanlıklar geliştirmelerine yardımcı olmak için bireysel psikoterapi ve ergoterapinin yanı sıra ailelerle ve çocuklarla iş birliği içinde çalışılıyor. Ailelere yönelik psiko-eğitimler ve grup çalışmaları gibi atölye etkinlikleri düzenlenerek, ailelerin çocuklarının ekran sürelerini yönetmelerine destek sağlanıyor.
5 MERKEZDE ÜCRETSİZ HİZMET
İBB tarafından ilk olarak 2022 yılında açılmaya başlayan SUDEM’ler hâlihazırda Ataşehir, Bağcılar, Esenyurt, Sultangazi ve Sultanbeyli olmak üzere 5 merkezde hizmet veriyor. Tüm İstanbulluların ücretsiz şekilde faydalanabileceği SUDEM’lere İBB Alo 153 Çözüm Merkezi üzerinden ulaşabilmek mümkün.
Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı
Sağlık
Uzmanı uyardı! Türkiye’de her yıl 200 bin kişi bulaşıcı sarılığa yakalanıyor!
Türkiye nüfusunun yüzde 5 ila 7’si farkında olmaksızın Hepatit B virüsünü taşıyor!
Yayınlandı
6 ay önceon
27/07/2024Yazar:
Aren DenizTürkiye’de, üniversite çağına gelmiş gençlerin yüzde 90’ının, farkında olmasalar bile A virüsü hepatitini çocukluk çağında geçirdiklerini dile getiren uzmanlar, nüfusun yüzde 5 ila 7’sinin yani 4 milyona yakın insanın da B virüsünü taşıdığını vurguluyor.
Hepatit B taşıyıcılarının bir kısmında virüs ömür boyu hasar vermeden kalabilirken, Hepatit B geçirenlerin yüzde 1 ila 2’sinde zamanla kronik aktif karaciğer hastalığı, siroz ve karaciğer kanseri gelişebildiğini anlatan Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Uzmanı Dr. Dilek Leyla Mamçu, “Türkiye’de her yıl 200 bin kişinin bulaşıcı sarılığa yakalandığı hesaplanmıştır. Bu olguların yarısına yakın bölümü B virüsü ile oluşmaktadır.” dedi.
Üsküdar Üniversitesi NPİSTANBUL Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Uzmanı Dr. Dilek Leyla Mamçu, Dünya Sağlık Örgütü ve Dünya Hepatit Birliği tarafından belirlenen “28 Temmuz Dünya Hepatit Günü” dolayısıyla yaptığı açıklamada, Hepatit hastalığı hakkında bilinmesi gereken önemli noktaları anlattı.
Sarılığın farklı nedenleri olabiliyor
Sarılığın, karaciğer tarafından atılan bilirubin maddesinin vücutta birikmesi sonucunda deri ve göz aklarının sararması olduğunu dile getiren Dr. Dilek Leyla Mamçu, “Sarılığın farklı nedenleri olabilir ve bunlar arasında bazı kan hastalıkları, karaciğeri etkileyen mikroorganizmalar veya doğumsal enzim eksiklikleri yer alabilir. Bilirubin maddesinin vücuttan atılması esnasında karaciğer tarafından suda eriyebilen bir şekle dönüştürülmesi gerekir. Bu dönüşümden önce (bazı kan hastalıklarında olduğu gibi), bu dönüşüm sırasında (karaciğeri etkileyen mikroorganizmalar, ilaçlar veya doğumsal enzim eksikliklerinde olduğu gibi) veya bilirubinin bağırsağa akması sırasında (safra yollarını tıkayan taş, tümör olaylarda olduğu gibi) sarılık ortaya çıkabilir.” dedi.
Sarılık bulaşıcı mı?
Sarılıkların bazı mikroorganizmalarla oluşanlarının bulaşıcı olduğunu kaydeden Dr. Dilek Leyla Mamçu, “Bulaşıcı sarılık veya tıp dilinde viral hepatit adı verilen bulaşıcı sarılıklar, A, B, C, D, E ve G virüsleri ile meydana gelir. Bu hastalık karaciğerin yaygın iltihabi hastalığı olarak tanımlanır. Sarılıkların, sadece bazı mikroorganizmalarla oluşanları bulaşıcıdır. Diğer sarılıklarda kesinlikle bulaştırıcılık yoktur.” diye konuştu.
Hepatit hastalığının belirtileri nelerdir?
Hepatit virüslerinin; bulaşı takiben belirli bir kuluçka dönemi (A virüsü için 15-45 gün,
B ve C virüsü için 30-180 gün) sonrasında hastalık yaptığını anlatan Dr. Dilek Leyla Mamçu, “Hastaların yarısından fazlasında hastalık sırasında sarılığın ortaya çıkmaması veya silik kalması mümkündür. Bu nedenle pek çok kişi sarılık hastalığı geçirdiğini fark edemez, ancak o sırada tesadüfen bir kan tetkiki yapılırsa anlaşılabilir.” dedi.
B, C ve D virüsleri ile oluşan bulaşıcı sarılıklar kronikleşebiliyor!
Çocuklarda belirtilerin daha hafif ve kısa süreli olduğunu, özellikle küçük yaş gurubundaki çocuklarda hastalığın teşhis edilmeden geçip gidebildiğini de söyleyen Dr. Dilek Leyla Mamçu, şöyle devam etti:
“Hastaların bir kısmında ise; kuluçka süresini takiben, halsizlik, iştahsızlık, mide bulantısı, karnın sağ üst kadranında ağrı, derinin ve gözakının sararması ve idrarın koyulaşması ile başlar. Kısa süren ateş olabilir. Bulaşıcı sarılık genellikle 4-6 haftalık bir hastalıktır, A ve E virüsü ile olanlar sonunda şifa ile biterler ve kronikleşme göstermezler. B, C ve D virüsleri ile oluşan bulaşıcı sarılıklar kronikleşebilir. Bu oran, B virüsü için yüzde 5 -10, C virüsü için yüzde 80 kadardır. D virüsü hepatitinde de kronikleşme oranı yüksektir. Bunun sonucu olarak, Türkiye’de nüfusun yüzde 5-7 kadarı yani 4 milyona yakın insan B virüsünü, farkında olmaksızın taşımaktadır.”
Hastalık nasıl bulaşıyor?
A ve E virüslerinin dışkı ile atıldığını, A virüsü ile oluşan bulaşıcı sarılıkta hastanın dışkısının, sarılığın ortaya çıkışından 2 hafta öncesi ile 1 hafta sonrası çok bulaşıcı olduğunu dile getiren Dr. Dilek Leyla Mamçu, şunları kaydetti:
“Bu virüsler ile oluşan hepatitler esas itibariyle, virüs taşıyan dışkı ile kirlenmiş su ve besin maddelerinin (sebze ve meyveler) ağızdan alınması sureti ile bulaşırlar. Virüsle kirlenmiş yüzeylere temas etmiş ellerin ağıza değdirilmesi de kişisel bulaşmada ve virüsün yayılmasında çok önemlidir. B ve C virüsleri ise genellikle kan yoluyla (kan ve kan ürünlerinin alınması, mikroplu enjektör ve iğnelerin kullanılması, ortak jilet veya diş fırçası kullanımı, akupunktur, diş tedavisi gibi) ve cinsel ilişki suretiyle bulaşırlar. Hastalığın, bu virüsleri taşıyan anneden bebeğe geçişi de mümkündür. Ancak, B virüsü hepatitine yakalanmış hastaların üçte birinde geçiş yolu belirlenememektedir.”
Bulaşıcı sarılık yaygın mı?
Bulaşıcı sarılığın yaygınlığına ilişkin de bilgi veren Dr. Dilek Leyla Mamçu, “A ve B virüsleri ile oluşan bulaşıcı sarılıklar ülkemizde çok yaygındır. Türkiye ‘de, üniversite çağına gelmiş gençlerin yüzde 90’ı, A virüsü hepatitini, farkında olmaksızın çocukluk çağında geçirmiş bulunurlar. A virüsü hepatitinin çoğunlukla çocukluk çağında geçirilmesine karşılık, B virüsü hepatitine yakalanma şansı genç yetişkin ve orta yaş gurubunda en yüksektir. Türkiye’de her yıl 200 bin kişinin bulaşıcı sarılığa yakalandığı hesaplanmıştır. Bu olguların yarısına yakın bölümü B virüsü ile oluşmaktadır.” dedi.
B virüsü ile oluşan bulaşıcı sarılık neden daha tehlikeli?
B virüsünün yaptığı hepatitin hem çok sık ve yaygın olduğunu, hem de hastaların yüzde 5-10 kadarında, hastalığın alevli dönemi geçtikten sonra tam şifa olmaksızın hastalığın sinsi ve kronik biçimde devam ettiğini anlatan Dr. Dilek Leyla Mamçu, “Hepatit B taşıyıcısı olarak tanımladığımız bu kişilerin bir kısmında hayat boyu, virüs karaciğerde herhangi bir hasar yapmadan kalırken, tüm Hepatit B geçirenlerin yüzde 1-2 ‘sinde zaman içerisinde denge, kişi aleyhine bozularak kronik aktif karaciğer hastalığı, bu hastaların da bir kısmında zamanla siroz ve karaciğer kanseri gelişebilmektedir.” şeklinde önemli bilgiler verdi.
C virüsü ile oluşan bulaşıcı sarılık tehlikeli değil mi?
C virüsü ile oluşan hepatitlerin büyük çoğunluğunun kronikleşerek siroza ve karaciğer kanserine gidiş göstermekle beraber, toplumumuzdaki yaygınlığının çok düşük olduğunu ve bu nedenle C virüsü hepatiti bireysel açıdan tehlikeli bir hastalık olmakla beraber toplumsal açıdan fazla tehlike yaratmadığını kaydeden Dr. Dilek Leyla Mamçu, şu bilgileri de verdi:
“Türkiye’de nüfusun yüzde 0.3 – 1.8’i Hepatit C virüsünü taşımaktadır. C virüsü hepatiti özellikle hemodiyaliz hastaları ve sık sık kan nakli yapılan hastalar için ciddi bir tehlike oluşturabilir. Bulaşıcı sarılık, eğer E virüsü ile oluşmuşsa gebelerde tehlikelidir. Diğer virüslerle oluşan bulaşıcı sarılıkların gebelerde, gebe olmayanlara göre daha ciddi seyrettiği gösterilmemiştir. B ve C virüsü taşıyıcılarının mutlaka hasta olmaları gerekmez. Bu taşıyıcıların büyük çoğunluğu belirti vermez, fakat virüsü çevrelerine yayabilirler. Bazılarında, virüs karaciğeri sessizce hasara uğratır ve siroza giden yolu açar. B ve C virüsü taşıyıp taşımadığını bilmenin tek yolu kan testi yaptırmaktır. Hepatit B ve C test sonuçlarına göre doktorunuz size gerekli açıklamayı yapacaktır.”
Taşıyıcılar kan vermemeli
Hepatit virüsü taşıyıcısının, hasta olmasa bile, kanı ve diğer vücut sıvılarının hastalığı başkalarına bulaştırabileceğini bilmesi gerektiğini söyleyen Dr. Dilek Leyla Mamçu, bu kişilerin kan vermemesi ve korunmasız olarak bağışık olmayan veya aşılanmamış kişilerle cinsel ilişkiye girmemesi gerektiğini vurguladı.
Dr. Dilek Leyla Mamçu, sağlık personeli, virüsü taşıyan kişilerin aile fertleri, kan transfüzyonu yapılan kişiler, damar yolundan ilaç bağımlıları, diş tedavisi görenler, hemodiyaliz hastaları ve hayat kadınlarının hastalık açısından risk altında olduğunu dile getirdi.
Hepatit B taşıyıcılığı ve Aşı
Hepatit B taşıyıcısı olan kişilerin, düzenli doktor kontrolünde ve başkalarına bulaştırma riskine karşı dikkatli olması gerektiğini kaydeden Dr. Dilek Leyla Mamçu, “Hepatit B’ye karşı etkin bir aşı bulunmakta olup, aşılanma yüksek oranda (yüzde 95) bağışıklık sağlar ve hayat boyu devam eder. Hepatit C ve E virüslerine karşı henüz aşı yoktur.” dedi.
Gebelik ve Hepatit
Bulaşıcı sarılık, özellikle E virüsü ile oluşmuşsa gebelerde tehlikeli olduğuna işaret eden Dr. Dilek Leyla Mamçu, “B virüsü taşıyıcı anneden doğan bebekler, doğumda immunglobulin ve aşı ile korunmalıdır.” diye konuştu.
Hemodiyaliz hastaları için önlemler
Hemodiyaliz hastalarının taşıyıcı olup olmadıkları test edilmesi gerektiğini de ifade eden Dr. Dilek Leyla Mamçu, “Virüs taşıyan hastaların hemodiyaliz cihazları ayrılmalı ve önceden Hepatit B geçirmemiş olanlar aşılanmalıdır.” şeklinde sözlerini tamamladı.
Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı