Connect with us

Sağlık

Obezite Tedavisinin Paryalan Yıldızı: Robotik Cerrahi

Obezite kelimesinin anlamını günümüz dünyasında bilmeyen kişi sayısı artık bir elin parmaklarını geçmiyor. Nedeni bilim insanları tarafından her geçen yıl rtış gösteren vakalar ve obezite prevalansındaki yükseliş olarak belirtiliyor.

Yayınlandı

on

Obezite kelimesinin anlamını günümüz dünyasında bilmeyen kişi sayısı artık bir elin parmaklarını geçmiyor. Nedeni bilim insanları tarafından her geçen yıl artış gösteren vakalar ve obezite prevalansındaki yükseliş olarak belirtiliyor. Küresel hastalıklar listesinde dünyada ilk sırada yer alan obezite tedavisinde hastalar tarafından en çok tercih edilen seçenek olan Robotik Cerrahi dünyada olduğu gibi Türkiye’de de her geçen gün yaygınlaşıyor. 

Robotik Cerrahi yöntemi ile mide küçültme ameliyatını Ege Bölgesi’nde ilk kez gerçekleştiren Genel Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Özgür Fırat, Bilim Sağlık Haber Ajansı’nın sorularını yanıtladı. Tüm dünyayı etkisi altına alan  Covid-19 salgınının yaşandığı pandemi sürecinde tırmanışa geçen, küresel sağlık sorunları listesinde ilk sıralarda yer alan obezitenin vaka sayıları her geçen yıl artıyor. Vaka sayıları arttıkça hastalığın cerrahi yöntemlerle tedavisi de kaçınılmaz oluyor.  Obeziteyle mücadele eden ve ameliyat olmaktan başka seçeneği kalmayan hastalar artık transatlantik cerrahi denilen, uzaktan erişim yöntemi ile doktorun konsol başından ameliyatı yönettiği, robot ellerin hastayı ameliyat ettiği, robotik cerrahi yöntemiyle sağlıklarına kavuşuyor. 

Robotik cerrahi Türkiye’de 2004 yılından beri uygulanıyor

Robotik cerrahi yöntemi obezite hastalarında Türkiye’de ilk kez 2004 yılında İstanbul’da bir özel hastanede uygulandı. Ardından tüm ülkeye yayılan yöntem hastalar tarafından da kabul gördü. Bilim Sağlık Haber Ajansı (BSHA) robotik cerrahi yöntemi ile Ege Bölgesi’nde ilk mide küçültme ameliyatını 2012 yılında gerçekleştiren Genel Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Özgür Fırat’la bir araya geldi. Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde, obezite ile mücadele eden 46 yaşındaki bir erkek hastayı robotik cerrahi yöntemi ile ameliyat eden Prof. Dr. Özgür Fırat, hastalığın tedavisinde cerrahinin uygulanmasına yönelik bilgiler vererek, uzaydaki bir astronotu bile ameliyat etmeye imkan sağlayacak robotik cerrahi yöntemini anlattı.

Uzayda ameliyat mı olur?

Evet yanlış okumadınız, robotik cerrahi nam-ı diğer transatlantik cerrahi yöntemi ile uzayda bulunan bir astronot, doktorun uzaktan erişimi ile robot eller tarafından ameliyat edilebilecek. Bu henüz gerçekleşmedi ama eğer uzayda bir astronota cerrahi bir müdahale gerekecek olursa, dünya buna hazır. Biz demiyoruz, Genel Cerrahi Profesörü Özgür Fırat, robotik cerrahi cihazının çıkış amaçları arasında uzayda ameliyat fikrinin de olduğunu belirtiyor. 

Robotik cerrahiyle 6 yılda bin ameliyat yapıldı 

Ege Bölgesi’nde robotik cerrahi yöntemi ile ilk mide küçültme ameliyatını gerçekleştiren Genel Cerrah Prof. Dr. Özgür Fırat, 1992 yılında Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi’ni kazanarak doktorluk mesleğine ilk adımı attı.  Tıp eğitimi sonrası, ihtisas, asistanlık ve doçentlik yolculuğuna da yine Ege Üniversitesi’nde devam etti.

2017 yılında profesör olan Genel Cerrah Fırat, ağırlıklı olarak üst karın bölgesi ameliyatlarından; mide, yemek borusu, safra kesesi, fıtık ameliyatlarını gerçekleştirerek hastalarına şifa dağıtıyor.  Uzmanı olduğu diğer bir alan olan obezite cerrahisi alanında Amerika Birleşik Devletleri’nde eğitim alan Prof. Dr. Fırat, robotik cerrahi yöntemine başladıkları ilk günden bugüne kadar, Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde genel cerrahi, üroloji ve kadın doğum branşlarında toplamda binin üzerinde vakanın ameliyat edildiğini söyledi. 

Obezitenin çağın hastalığı olduğunun altını çizen Prof. Dr. Fırat, hastalığın en çok görüldüğü ülke olan Amerika’da eğitim alarak tekrar ülkesine döndüğünü belirterek sözlerine şunları ekledi: “Obezite cerrahisi de uzmanlaştığım alanlar arasında yer alıyor. Amerika’da obezite çok ciddi yaşanan bir sorun. Obezite cerrahisi ameliyatları da çok ciddi sayıda yapılıyor. Maalesef tıbbi alternatifler çok başarı sağlayamadığı için obezitede de cerrahi tedavi ön plana çıkıyor. 1990’ların ikinci yarısından başlayıp 2000’li yıllardan itibaren de laparoskopik teknikler standart hale geldi. 2000’lerden sonra da robotik cerrahi ile tanıştık.”

Doktor konsol başında, robot hasta başında

Robotik cerrahi hakkında açıklamalarında devam eden    Prof. Dr. Özgür Fırat, “Bu yöntem teknolojinin el vermesiyle dünyada 2000’li yılların başından itibaren uygulanmaya başlandı. Transatlantik cerrahi diye geçiyor. ABD’deki bir hastayı Fransa’da ameliyat etmek gibi açıklayabilirim bunu. Robotik cerrahinin ortaya çıkış sürecinde uzaydaki astronotların dünyadan ameliyat edilebilmesi fikri de var. Müdahale mecburiyeti olursa uzaktan erişim ile uzaydaki bir astronot bu yöntemle ameliyat edilebilir. Bazı platformlarda konsol cerrahisi diye de geçiyor. Mutlaka masa başında da bir ekip olması gerekiyor. Ameliyat eden cerrah fiziki olarak hastanın başında değil ama aynı salonda bulunuyor. Doktor konsol başından vücudunda cerrahi aletlerin olduğu robotun kollarını kontrol ediyor. Ve tabi ki ameliyat masasının başında da, her an bir zorunluluk olursa müdahale edebilecek yetkin nitelikte bir ekip steril olarak bulunuyor” sözleri ile operasyonlar hakkında bilgi verdi. 

Robotik cihazı eğitim sertifikasına dikkat edilmeli!

Dünyada cerrahide kullanılacak çok sayıda robotun ar-ge sürecinin devam ettiğini söyleyen Prof. Dr. Özgür Fırat, “Dünyada ve Türkiye’de şu anda bir markanın robotu yaygın olarak kullanılıyor. Biz de Ege Üniversitesi’nde bu cihazı kullanıyoruz. Cihazın alım süreci ile birlikte eğitim programı da yapılıyor. Biz de robot başında ameliyata geçmeden önce hem simülatörlerde hem de hayvan laboratuvarında uygulama yaptıktan sonra insanlar üzerinde uygulamaya geçtik. İlk defa yaptığımız ameliyatlar değil ve prosedürleri biliyoruz, açık ve kapalı  laparoskopik cerrahi uzmanlık alanımız içerisinde gerçekleştirdiğimiz cerrahi yöntemler. Aldığımız eğitim robotik cerrahi cihazını kullanma ve tanıma konusunda oldu. Bu eğitimi almadan bu teknikle ameliyat kesinlikle yapılamaz. Robotik yöntemle ameliyat yapacak olan cerrah ve ekip iyi bir eğitim almalıdır. İyi bir eğitim almadan robotun başına geçilirse çok büyük tehlikeleri olabilecek bir cihaz bunu da söylemeliyim” dedi.  

“Bir cerrah için robotla ameliyata girmek çok etkileyici bir duygu”

2012 yılında Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde cihazın alım sürecinin başlaması  ile beraber genel cerrahi, kadın doğum ve üroloji olarak üç ekip şeklinde robotik cihaz kullanım eğitimi aldıklarının altını çizen Prof. Dr. Fırat, robot ile ameliyat gerçekleştirmenin çok etkileyici olduğunu söyledi.  “Bir cerrah için konsolun başına oturup, bir robotu yöneterek ameliyat yapmak çok etkileyici bir duygu” diyen Fırat şöyle devam etti: “Aslında laparoskopik cerrahide biz yine monitör üzerinden bunu yapıyorduk. Ama robotun görüş teknolojisi, derinlik algısı daha iyi. Standart laparoskopide iki boyutlu bir çalışma sistemi var. Derinlik algısı zaman içerisinde oluşuyor ama bu robotta derinlik algısı biraz daha işi kolaylaştırıyor diyebiliriz. Robotun kollarının ucundaki cerrahi enstrümanların hareket kabiliyetleri eklem özellikleri taşıdığı için, el ve bilek hareketlerine benziyor. Hatta uzaysal açı anlamında daha gelişkin demek mümkün ve bu bir konfor sağlıyor.”

Robotik cerrahi her hastaya uygulanabilir mi?

Robotik cerrahi yöntemi ile tüm ameliyatların yapılıp yapılamayacağı konusunda Genel Cerrahi Profesörü Özgür Fırat şunları söyledi: “Eğer hasta laparoskopik cerrahiye uygun ise ve obezite cerrahisi kriterlerini karşılıyorsa her hasta robotik mide küçültme ameliyatı olabilir. Bunun yanında bazı ameliyatlarda bire bir kıyaslamalarda robotik cerrahinin üstünlüğü var. Özellikle üroloji branşında prostat ameliyatlarında, kadın doğum alanında, kalın bağırsak cerrahisi alanında da popülaritesi var. Robotun belli aralıklarla yeni jenerasyonları da çıkıyor. Yeni çıkan jenerasyon aslında bütün ameliyat çeşitlerinde avantaj sağlayacak gibi görünüyor. Onun dışında benim yaptığım mide fıtığı, safra kesesi ameliyatları robotik yaptığımız ameliyatlardır. En son yakın zamanda da böbrek naklinde canlı verici ameliyatlarında da robotik tekniği kullandık. Açık cerrahiye kıyasla kapalı cerrahi diye bilinen laparoskopik ve robotik cerrahi teknikleri hastaların daha çok tercih ettikleri yöntemlerdir. Genel olarak hastalar robotik cerrahiye olumlu bakıyor. Vakalarda robottan kaynaklanan olumsuz bir örnek yok denebilir.”

Ameliyat kararı nasıl alınıyor?

Obezite cerrahisinin de bazı kriterleri olduğuna işaret eden Prof. Dr. Fırat, “Üniversitemizdeki konseyimizde ameliyat kararı alınmış olan hastalarımızı operasyona alıyoruz. Multidisipliner çalışmaya her zaman özen gösteriyoruz. Obezite cerrahisi sadece cerrahın hasta ile görüşüp karar verdiği bir ameliyat süreci olmamalıdır. Öncelikle üç saç ayağı diyebileceğimiz genel cerrahi, endokrinoloji ve psikiyatri başta olmak üzere anestezi, kardiyoloji, gastroenteroloji, göğüs hastalıkları mutlaka konuda çok tecrübeli bir diyetisyenin olduğu bir ekibin ortak kararı olmalıdır. Bu ekip hastayı değerlendiriyor  ve uygun görülen hastalar ameliyata alınıyor” diye konuştu. 

“Robotik cerrahide ilk bir ayda 8- 12 kilo verilebilir”  

“Robotik cerrahi yöntemi ile ameliyat olan bir hastanın iyileşme süreci açık cerrahi ile ameliyat olan bir hastayla kıyaslanamayacak kadar iyi” diyerek açıklamalarına devam eden Prof. Dr. Fırat, “Robotik  cerrahi ile ameliyat olmuş bir hastamızı ameliyat sonrası üç gece yatırmamız yeterli oluyor. Açık cerrahi geçiren hastanın ameliyat sonrası yatış süreci daha uzun olabiliyor. Kilo verme oranları hastadan hastaya değişiyor. Herkesin metabolizması aynı olmadığı için verilecek kilo da farklı olduğu için belirlenen hedefler hep kişiye özeldir. Ancak ortalama bir şey söylemem gerekirse birinci ayda genellikle 8-12 arası kilo kaybı gözlemliyoruz. Üçüncü ayda ise 20-30 kilo arasında bir kayıp olabiliyor. Altıncı aya gelindiğinde bu rakam 30-40 kilo arasını bulabiliyor ama tabi herkeste böyle olacak diye bir şey yok. Giderek bu hız, verilmesi gereken kilo miktarı azaldığı için düşecektir. En fazla kilo kaybının ilk bir, bir buçuk yıl içerisinde olduğunu görüyoruz. Sonrasında giderek yavaşlıyor. Belli bir yerden sonra da stabil hale geliyor. Sonrasındaki hedef, verilen kiloları geri almamak olmalı” şeklinde bilgiler verdi. 

Robotik yöntemle mide küçültme göbek deliğinden yapılabilir mi?

Laparoskopik yöntemle ameliyatlarda özellikle kadın hastalar estetik açıdan tek bir delik açılarak ameliyatın yapılıp yapılmayacağı konusunun takipçileri. Prof. Dr. Fırat mide küçültme ameliyatlarında laparoskopik teknikte standart delik sayısının 5 olduğunu, tek bir delikten, göbek deliğinden yapılan versiyonlarının da söz konusu olduğunu belirtti. Fırat, tek delikten ameliyatların 10 sene önce bir akım olarak başladığını hala da bu akımın devam ettiğini söyleyerek şunları ekledi: “Bu tek delik ameliyatları bundan 10 sene önce bir akım olarak ortaya çıktı hala da ortadan kalkmış değil ama standardı tercih edenlerin sayısı daha fazla.”

Stapler mi, elle dikiş mi, yoksa ikisi birden mi?

Mide küçültme ameliyatlarına ilişkin bir takım bilimsel yayınlarda ameliyat sırasında midenin küçültülürken stapler (zımba) uygulamasının ardından cerrahın elle dikiş atıp atmaması konusundaki tartışmalara ilişkin görüşünü aldığımız Prof. Fırat, “Dikilsin dikilmesin tartışmaları var. Bu ameliyatı yaparken mideyi kesme ve dikişle kapatma işlemini türkçeye zımba olarak çevirebileceğimiz stapler denen  enstrümanlarla yapıyoruz. Bu enstrümanların farklı versiyonları var. Güvenilir malzeme kullanmaya birçok hekim çok gayret ediyor. Çünkü orijinal ve orjinale benzer ürünler var. Genellikle orijinal ürün kullanıldığında, uygun malzeme, ekip, hastane ve doğru seçilmiş hasta faktörleri bir araya geldiğinde risk yüzde 1 civarındadır. Bu güven aralığı en çok yapılan safra kesesi ameliyatı ile kıyaslanarak aynı oranda yakalanabiliyor. Bugün o yüzden bu ameliyatlar bu kadar popüler. Ama dikiş konusuna gelince bunu inceleyen bilimsel çalışmalardan her zaman arada fark var sonucu çıkmıyor. Ama genellikle belli sayıda vaka yapan hekimlerin zımba hattını dikişle desteklemek gibi bir eğilimi var” dedi.

 “Dikip dikmeyeceğinize önceden karar verin”

“Hastaya fazladan yaptığınız her işte, bir iğne bile batırsanız kendine göre bir sorun getirebilir” diyerek elle dikiş meselesini açıklayan Prof. Fırat şunları söyledi: “Ben de son yıllardaki vakalarda zımba hattını dikişle desteklemeyi tercih ediyorum. Takip ettiğimiz kılavuzların, bilimsel makalelerin genellikle tavsiye ettiği ‘dikip dikmeyeceğinize baştan karar verin’ yönünde. Mideyi keserken, o mesafeyi baştan ayarlamak, sonrasında dikişten gelebilecek sorunları da azaltabilir. Baştan plan yapmak, her zaman her türlü ameliyatta daha faydalı olur. Bilimsel yayınlar her zaman dikmek iyidir demiyor. Ama bireysel tecrübeler genellikle cerrahları belli sayıda vaka yaptıktan sonra zımba hattını dikişle desteklemek yoluna itiyor. Kendi deneyimlerim ve çok sayıda cerrah arkadaşım bu yolu tercih ediyor.” 

Prof. Fırat’tan obezite hastalarına öneriler 

Hastalar ile konuşurken beklentilerini öğrenmenin önemine dikkat çeken Genel Cerrah Prof. Dr. Özgür Fırat, “Birçok obezite hastasının farkındalığı yüksek ve beklentileri gerçekçi ve akılcı. Hastada çok gerçekçi ve akılcı. Çünkü çok mücadele vermiş uzun yıllar çabalamış. Bazıları çok ciddi kilo verip daha fazla geri almış hastalar. Cerrahi de bu yüzden ortaya çıkıyor. Hastaların mutlaka yaşam şekillerini düzeltmesi lazım. Genellikle benim hastalarıma önerim, ameliyattan önce kilo vermeleri için nasıl yaşamaları gerekiyor ise ameliyattan sonra da öyle yaşamanız gerektiği yönünde oluyor. Aksi takdirde ameliyatın getireceği başarı kısa vadeli olur. Yaşam koşullarını düzenleyen, diyetini uygun hale getiren, hayatına sporu sokabilen insanlar en başarılı olan grup oluyor” şeklinde konuştu. 

“Obezite kadınlarda daha sık görülürken, erkeklerde metabolik sorunlar daha fazla” 

Obezitenin görülme sıklığı konusunda açıklama yapan Prof. Dr. Fırat, “dünyada  ve ülkemizde de obezite  ameliyat sayıları giderek artmaktadır. 2001 yılında dünyada kayıtlı hasta sayısı uluslararası obezite cerrahi dernek ve federasyonlarının verilerine bakıldığında 150 bin civarında. Şu anda yıllık ameliyat sayıları 700 binin üzerinde. Bunun sebepleri bugün bu ameliyatların tamamına yakınının kapalı ameliyat, laparoskopik cerrahi ya da bunun bir çeşit modifikasyonu olan robotik cerrahi tekniğiyle yapılabilmesidir. Bu yöntemler hem hastaların hem de doktorların bu işe daha çok yönelmesine ön ayak olmuş durumda. Obezite ameliyatlarının geçmişi 60-70 yıl önceye dayansa da günümüzde çok daha rafine teknikler mevcut. Obezite için cerrahi tedavisi fikir olarak 1950-60’lı yıllarda mide ülser tedavisi için yapılan ameliyatlarda yapılan gözlemler ile ortaya çıkmıştır. Mide bağırsak cerrahisi geçiren hastalarda hem kilo kaybının olduğu, diyabetlilerin düzene girdiğine ilişkin gözlemler var. Ama gerçek anlamda 1970’lerden itibaren bu amaçla ameliyatlar yapılmaya başlanıyor” dedi.  

Kadınlarda obezite görülme sıklığının daha çok olmasına rağmen metabolik sorunların da erkeklerde daha fazla olduğuna işaret eden Fırat, “Erkeklerde paradoksal bir durum var ameliyat olan hastaların cinsiyet dağılımlarında kadınların oranı çok büyük fakat metabolik sorunlar erkeklerde daha fazla. Obezite ve ilişkili hastalıklar erkek grubunda daha fazla. Obezite çocuk ve ergen grubunda da çok artış göstermekte. Onlar için de cerrahi tedavi yapılabiliyor. Ege üniversitesinde 18 yaş altı iki hastamızı ameliyat ettik” diyerek tüm herkese obeziteye dikkat etmeleri, sağlıklı yaşama özen göstermeleri yönünde tavsiyesinde bulundu.


Kaynak: Gossip Türkiye ve BSHA (Bilim ve Sağlık Haber Ajansı)

Reklam
Yorum Yapmak İçin Tıklayın

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Sağlık

Karaciğer yağlanması hepatit için risk oluşturuyor!

Karaciğerin iltihaplanması olarak tanımlanan hepatitin pek çok nedeni olduğunu belirten İstanbul Atlas Üniversitesi Tıp Fakültesi Dahili Tıp Bilimleri Bölümü Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Fatma Bozkurt, hepatitin önlenmesine ilişkin tavsiyelerde bulundu.

Yayınlandı

on

Yazar:

Karaciğerin iltihaplanması olarak tanımlanan hepatitin pek çok nedeni olduğunu belirten İstanbul Atlas Üniversitesi Tıp Fakültesi Dahili Tıp Bilimleri Bölümü Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Fatma Bozkurt, hepatitin önlenmesine ilişkin tavsiyelerde bulundu.

Bütün ilaçların karaciğere olumsuz etkileri olabileceğini belirten Bozkurt, özellikle toksik ilaçların kontrolsüz tüketilmemesi gerektiğini vurguladı. Hepatitin önlenmesinde güvenilir su ve sağlıklı gıda tüketilmesinin önemli olduğuna işaret eden Bozkurt, kilo fazlalığı olanların yüzde 80’inde karaciğerin yağlı olduğunu belirterek bu kişilerin beşte birinde de karaciğer iltihaplanması olduğunu söyledi.

 

Dünya Sağlık Örgütü ve Dünya Hepatit Birliği tarafından belirlenen 28 Temmuz Dünya Hepatit Günü’nde hepatit hastalıklarına dikkat çekilmesi amaçlanıyor. 

İstanbul Atlas Üniversitesi Tıp Fakültesi Dahili Tıp Bilimleri Bölümü Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Fatma Bozkurt, Dünya Hepatit Günü dolayısıyla yaptığı açıklamada hepatit hastalığının nedenleri ve alınacak önlemlere ilişkin değerlendirmede bulundu.

Hepatit: Karaciğerin iltihaplanmasıdır

Hepatitin karaciğerin iltihaplanması olduğunu belirten Prof. Dr. Fatma Bozkurt, “İltihap denildiğinde her zaman mikroplar akla gelir ama iltihapların bir kısmı mikroplar olmadan da meydana gelmektedir. Bunun en iyi örneği ilaçların karaciğere dokunmasıyla gelişen iltihaplanmadır” dedi.

Hepatitin pek çok nedeni var

Hepatitin pek çok nedeni olabileceğini belirten Prof. Dr. Fatma Bozkurt, bunlardan ilkinin viral hepatitler olduğunu kaydederek diğer nedenleri şöyle sıraladı:

İlaçlar: Bütün ilaçların karaciğere dokunabileceğinin bilinmesi gerekir.

Otoimmün hepatitler: İnsanın bağışıklık sisteminde sapma sonucu vücudun kendi dokularını yabancı gibi kabul edip savaşmasından meydana gelen bir klinik tablodur.

Doğuştan gelen bazı karaciğer hastalıkları: Karaciğerden bakırın atılamaması (Wilson hastalığı), demirin bağırsaktan çok fazla emilmesi (Hemokromatozis hastalığı) gibi.

Alkol: Alkol çok az kullanımda bile karaciğere zarar verebilir.

Karaciğerin iltihaplı yağlanması: Kilo fazlalığı olanların yüzde 80’inde karaciğer yağlıdır. Bu kişilerin beşte birinde de karaciğer iltihaplanması vardır.

 

Hepatit virüsünün beş ana türü bulunuyor

Hepatit pek çok sebebe bağlı olarak oluşsa da en yaygın nedenler arasında viral enfeksiyonların yer aldığını kaydeden Prof. Dr. Fatma Bozkurt, “Hepatit virüsünün beş ana türü bulunmaktadır: A, B, C, D ve E virüsleridir. Bunlar dışında hepatite neden olan diğer virüsler ise Adenovirüs, Sitomegalovirüs, Epstein-Barr Virüsü ve Herpes Simpleks Virüstür. Dünya nüfusunun büyük çoğunluğunun karşılaştığı bu heterojen hepatit virüs grubu morfolojileri, vücuda giriş yolları ve patogenezleri açısından farklılıklara sahiptir. Ancak hangi yolla vücuda girerse girsinler, kan yoluyla hedef organ karaciğere ulaşarak iltihaplanma yapabilmektedirler” diye konuştu.

Hepatit aşısı olmamak risklerden biri…

Hepatite yol açan risk faktörlerinin çevresel, davranışsal veya sağlık sorunları olarak özetlenebileceğini belirten Prof. Dr. Fatma Bozkurt, “Özellikle aşısı olan Hepatit A ve B virüse karşı aşı olmamak önemli bir risk faktörüdür. Bir hepatit virüsü olan Hepatit B ile enfekte bir anneden doğan bebeğe hepatit B immünglobulin ve aşı yapmamak, özellikle fekal-oral bulaşan hepatit A ve E’yi önlemede güvenli olmayan su ürünleri ve sağlıklı gıda tüketmemek diğer önemli risk faktörleri arasında yer almaktadır” dedi.

Toksik ilaçların kontrolsüz tüketimine dikkat!

Çok miktarda uzun süre alkol tüketmek  ve toksik ilaçların kontrolsüz tüketilmesinin risk faktörlerinden olduğunu kaydeden Bozkurt, “Özellikle kan ve vücut salgıları ile bulaşan Hepatit B ve C’yi önlemede kullanılmış kontamine iğnelerin veya hepatit virüsleri ile enfekte olmuş kanla kontamine olabilecek diğer nesnelerin sağlık hizmeti alırken kullanılması, kullanılan iğneleri paylaşmak veya hepatit virüsleri ile kontamine olabilecek diğer nesneleri ortak kullanmak da risk faktörleri arasında gelmektedir” diye konuştu.

Bazı mesleklerde risk oluşabilir

Prof. Dr. Fatma Bozkurt, diğer risk faktörlerini de şöyle sıraladı: “Güvenli olmayan cinsel ilişkiye girerken prezervatif kullanmamak, travmatize seks yapmak veya birden fazla cinsel partnere sahip olmak. Tedbirsiz bir şekilde toksik kimyasallar etrafında çalışmak. Bu tür kimyasallara rutin olarak maruz kalan mesleklere örnek olarak kuru temizlemeciler, boyacılar, sağlık hizmeti sağlayıcıları veya çiftlik çalışanları verilebilir. Bir veya daha fazla hepatit virüsü ile akut veya kronik enfeksiyona sahip olmak. Otoimmün bir bozukluğa sahip olmak.”

Kişisel malzemeleri ortak kullananlar risk altında!

Hepatit için özellikle bazı risk grupları olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Fatma Bozkurt, bu risk gruplarını güvenilir su ve sağlıklı gıda tüketmeyenler, kullanılmış enjektör paylaşımı yapanlar, tıraş bıçağı, diş fırçası gibi kişisel malzemeleri ortak kullananlar, sterilize edilmemiş araçlarla dövme ya da vücut takılarının uygulanmasına maruz kalanlar, güvenli olmayan cinsel ilişkide bulunanlar, korumaya alınmayan kan ve kan ürünlerinin transfüzyonuna maruz kalanlar, sterilize edilmemiş araçlarla tıbbi ya da diş müdahalelerine maruz kalanlar ve hepatit virüsleri ile enfekte anneden doğan bebekler şeklinde sıraladı.

 

Kişisel hijyen kuralları ve aşılama önlemede etkili oluyor

Hepatiti önlemede alınması gereken tedbirlerin yanı sıra takip ve tedavide yapılacak konusunda bilgi veren Prof. Dr. Fatma Bozkurt, “Kişisel hijyen kurallarına uyma, temiz ve güvenli içme suyu kullanımı, uygun kanalizasyon sistemlerinin oluşturulması, alt yapı yetersizliklerinin giderilmesi, aşı uygulamaları ve pasif immünizasyon çeşitli komplikasyonları önlemede faydalı olmaktadır” dedi.

Hepatit B aşı ile önlenebilir

Kronik viral hepatit ajanı olan Hepatit B virüsüne karşı, bağışıklığı olmayan herkesin aşılanmasının Hepatit B’nin önlenmesinin temel aşaması olduğunu belirten Prof. Dr. Fatma Bozkurt, “Yine kronik viral hepatitin bir diğer ajanı olan Hepatit C’ye karşı etkili bir aşı yoktur. Bu nedenle HCV enfeksiyonu önlenebilmesi için riskli grupların virüse maruz kalma riski azaltılmalı. Sağlık hizmeti enjeksiyonlarının güvenli ve uygun kullanımı sağlanmalı, sağlık personelleri hijyen ve koruyucu ekipman kullanımı gibi konularda eğitilmelidir. Bağışlanan kan ve kan ürünlerine HBV ve HCV için serolojik testler yapılmalıdır. Doğru ve tutarlı prezervatif kullanımına teşvik edilmelidir. Vücuda yapılacak her türlü kanamalı işlemlerde kullanılan malzemelerin sterilitesine dikkat edilmeli. Bireysel kişisel malzemeler veya kullanılmış enjektör gibi nesnelerin ortak kullanılmaması önerilmelidir” dedi.

Takipte olmak önemli

Sıklıkla kronik viral hepatite neden olan iki viral ajanın HBV ve HCV olduğunu belirten Prof. Dr. Fatma Bozkurt, “Bunlar günümüzde çok etkili antiviral tedavilerle tedavi edilmektedirler. Hastalık ataklar halinde seyretmesi nedeniyle enfekte kişilerin enfeksiyon hastalıkları veya Gastroenteroloji uzmanlarının takibinde olması, bakım ve tedavi seçenekleri konusunda eğitim ve danışmanlık almaları karaciğer sirozu ve karaciğer kanseri gelişimini önemli ölçüde azaltacaktır” diye konuştu.

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Devamını Oku

Sağlık

İstanbul Büyükşehir Belediyesi İBB, alkol ve madde bağımlılığın yanı sıra ekran bağımlılığıyla da mücadele ediyor

İstanbul genelinde 5 merkezde yürütülen çalışmalar kapsamında,   çocuklar ve yetişkinler için ücretsiz bireysel psikoterapi imkanı sağlanıyor.

Yayınlandı

on

Yazar:

İstanbul genelinde 5 merkezde yürütülen çalışmalar kapsamında,   çocuklar ve yetişkinler için ücretsiz bireysel psikoterapi imkanı sağlanıyor. İBB Bağımlılıkla Mücadele Birimlerine, Alo 153 Çözüm Merkezi üzerinden ulaşabilmek mümkün. 

İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB), sosyal belediyecilik yaklaşımıyla hayata geçirdiği ‘Bağımlılıkla Mücadele’ hizmetlerine devam ediyor. Sosyal Uyum Destek Merkezleri (SUDEM) üzerinden yürütülen hizmet kapsamında; alkol, madde kullanım bozukluğu ve ekran (dijital) bağımlılığına yönelik rehabilitasyon gerçekleştiriliyor. 

Son yıllarda dijital teknolojilerin hızlı gelişmesi ve teknolojik cihazlara kolay ulaşılabilirlik, başta çocuklar olmak üzere ekran bağımlılığı konusunu gündeme getirdi. İBB SUDEM’lerde koruyucu, önleyici ve rehabilite edici hizmetler bir arada sunuluyor. Bağımlı bireyler ve yakınlarına sosyal destek ve rehabilitasyon sağlanırken; toplumun genelinin bilinçlendirilmesi ve bağımlılıktan korunması amaçlanıyor.

BİREYSEL İHTİYAÇLARA GÖRE PSİKOTERAPİ

SUDEM’lerde, uzman klinik psikologlarca bağımlı tanısı konulan kişinin ihtiyaçlarına göre bireysel psikoterapi hizmeti veriliyor. Yine bireyin ihtiyacına göre kişi, ergoterapi (İş ve Uğraşı Terapisi) ve spor ile rehabilitasyon çalışmalarına yönlendiriliyor. Bağımlılığın bir “aile hastalığı” olması düşüncesinden hareketle, bireysel çalışmalara ek olarak yakınları da rehabilitasyon sürecine dahil edilebiliyor. 

ÇOCUKLARDA ÖNLEYİCİ ÇALIŞMALAR

Çocukluklarda dikkat eksikliği, uyku bozukluğu, sosyal izolasyon ve akademik başarıda düşüş gibi olumsuz etkiler yaratabilen ekran bağımlılığı konusunda önleyici çalışmalar da yürütülüyor. Çocukların sağlıklı dijital alışkanlıklar geliştirmelerine yardımcı olmak için bireysel psikoterapi ve ergoterapinin yanı sıra ailelerle ve çocuklarla iş birliği içinde çalışılıyor. Ailelere yönelik psiko-eğitimler ve grup çalışmaları gibi atölye etkinlikleri düzenlenerek, ailelerin çocuklarının ekran sürelerini yönetmelerine destek sağlanıyor.

 

5 MERKEZDE ÜCRETSİZ HİZMET

İBB tarafından ilk olarak 2022 yılında açılmaya başlayan SUDEM’ler hâlihazırda Ataşehir, Bağcılar, Esenyurt, Sultangazi ve Sultanbeyli olmak üzere 5 merkezde hizmet veriyor. Tüm İstanbulluların ücretsiz şekilde faydalanabileceği SUDEM’lere İBB Alo 153 Çözüm Merkezi üzerinden ulaşabilmek mümkün. 

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Devamını Oku

Sağlık

Uzmanı uyardı! Türkiye’de her yıl 200 bin kişi bulaşıcı sarılığa yakalanıyor!

Türkiye nüfusunun yüzde 5 ila 7’si farkında olmaksızın Hepatit B virüsünü taşıyor!

Yayınlandı

on

Yazar:

Türkiye’de, üniversite çağına gelmiş gençlerin yüzde 90’ının, farkında olmasalar bile A virüsü hepatitini çocukluk çağında geçirdiklerini dile getiren uzmanlar, nüfusun yüzde 5 ila 7’sinin yani 4 milyona yakın insanın da B virüsünü taşıdığını vurguluyor.

 

 Hepatit B taşıyıcılarının bir kısmında virüs ömür boyu hasar vermeden kalabilirken, Hepatit B geçirenlerin yüzde 1 ila 2’sinde zamanla kronik aktif karaciğer hastalığı, siroz ve karaciğer kanseri gelişebildiğini anlatan Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Uzmanı Dr. Dilek Leyla Mamçu, “Türkiye’de her yıl 200 bin kişinin bulaşıcı sarılığa yakalandığı hesaplanmıştır. Bu olguların yarısına yakın bölümü B virüsü ile oluşmaktadır.” dedi.

 

Üsküdar Üniversitesi NPİSTANBUL Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Uzmanı Dr. Dilek Leyla Mamçu, Dünya Sağlık Örgütü ve Dünya Hepatit Birliği tarafından belirlenen “28 Temmuz Dünya Hepatit Günü” dolayısıyla yaptığı açıklamada, Hepatit hastalığı hakkında bilinmesi gereken önemli noktaları anlattı.

 

Sarılığın farklı nedenleri olabiliyor

 

Sarılığın, karaciğer tarafından atılan bilirubin maddesinin vücutta birikmesi sonucunda deri ve göz aklarının sararması olduğunu dile getiren Dr. Dilek Leyla Mamçu, “Sarılığın farklı nedenleri olabilir ve bunlar arasında bazı kan hastalıkları, karaciğeri etkileyen mikroorganizmalar veya doğumsal enzim eksiklikleri yer alabilir. Bilirubin maddesinin vücuttan atılması esnasında karaciğer tarafından suda eriyebilen bir şekle dönüştürülmesi gerekir. Bu dönüşümden önce (bazı kan hastalıklarında olduğu gibi), bu dönüşüm sırasında (karaciğeri etkileyen mikroorganizmalar, ilaçlar veya doğumsal enzim eksikliklerinde olduğu gibi) veya bilirubinin bağırsağa akması sırasında (safra yollarını tıkayan taş, tümör olaylarda olduğu gibi) sarılık ortaya çıkabilir.” dedi.

 

Sarılık bulaşıcı mı?

 

Sarılıkların bazı mikroorganizmalarla oluşanlarının bulaşıcı olduğunu kaydeden Dr.  Dilek Leyla Mamçu, “Bulaşıcı sarılık veya tıp dilinde viral hepatit adı verilen bulaşıcı sarılıklar, A, B, C, D, E ve G virüsleri ile meydana gelir. Bu hastalık karaciğerin yaygın iltihabi hastalığı olarak tanımlanır. Sarılıkların, sadece bazı mikroorganizmalarla oluşanları bulaşıcıdır. Diğer sarılıklarda kesinlikle bulaştırıcılık yoktur.” diye konuştu.

 

Hepatit hastalığının belirtileri nelerdir?

 

Hepatit virüslerinin; bulaşı takiben belirli bir kuluçka dönemi (A virüsü için 15-45 gün,

B ve C virüsü için 30-180 gün) sonrasında hastalık yaptığını anlatan Dr. Dilek Leyla Mamçu, “Hastaların yarısından fazlasında hastalık sırasında sarılığın ortaya çıkmaması veya silik kalması mümkündür. Bu nedenle pek çok kişi sarılık hastalığı geçirdiğini fark edemez, ancak o sırada tesadüfen bir kan tetkiki yapılırsa anlaşılabilir.” dedi.

 

B, C ve D virüsleri ile oluşan bulaşıcı sarılıklar kronikleşebiliyor!

 

Çocuklarda belirtilerin daha hafif ve kısa süreli olduğunu, özellikle küçük yaş gurubundaki çocuklarda hastalığın teşhis edilmeden geçip gidebildiğini de söyleyen Dr. Dilek Leyla Mamçu, şöyle devam etti:

 

“Hastaların bir kısmında ise; kuluçka süresini takiben, halsizlik, iştahsızlık, mide bulantısı, karnın sağ üst kadranında ağrı, derinin ve gözakının sararması ve idrarın koyulaşması ile başlar. Kısa süren ateş olabilir. Bulaşıcı sarılık genellikle 4-6 haftalık bir hastalıktır, A ve E virüsü ile olanlar sonunda şifa ile biterler ve kronikleşme göstermezler. B, C ve D virüsleri ile oluşan bulaşıcı sarılıklar kronikleşebilir. Bu oran, B virüsü için yüzde 5 -10, C virüsü için yüzde 80 kadardır. D virüsü hepatitinde de kronikleşme oranı yüksektir. Bunun sonucu olarak, Türkiye’de nüfusun yüzde 5-7 kadarı yani 4 milyona yakın insan B virüsünü, farkında olmaksızın taşımaktadır.”  

 

Hastalık nasıl bulaşıyor? 

 

A ve E virüslerinin dışkı ile atıldığını, A virüsü ile oluşan bulaşıcı sarılıkta hastanın dışkısının, sarılığın ortaya çıkışından 2 hafta öncesi ile 1 hafta sonrası çok bulaşıcı olduğunu dile getiren Dr. Dilek Leyla Mamçu, şunları kaydetti:

 

“Bu virüsler ile oluşan hepatitler esas itibariyle, virüs taşıyan dışkı ile kirlenmiş su ve besin maddelerinin (sebze ve meyveler) ağızdan alınması sureti ile bulaşırlar. Virüsle kirlenmiş yüzeylere temas etmiş ellerin ağıza değdirilmesi de kişisel bulaşmada ve virüsün yayılmasında çok önemlidir. B ve C virüsleri ise genellikle kan yoluyla (kan ve kan ürünlerinin alınması, mikroplu enjektör ve iğnelerin kullanılması, ortak jilet veya diş fırçası kullanımı, akupunktur, diş tedavisi gibi) ve cinsel ilişki suretiyle bulaşırlar. Hastalığın, bu virüsleri taşıyan anneden bebeğe geçişi de mümkündür. Ancak, B virüsü hepatitine yakalanmış hastaların üçte birinde geçiş yolu belirlenememektedir.”

 

Bulaşıcı sarılık yaygın mı?

 

Bulaşıcı sarılığın yaygınlığına ilişkin de bilgi veren Dr. Dilek Leyla Mamçu, “A ve B virüsleri ile oluşan bulaşıcı sarılıklar ülkemizde çok yaygındır. Türkiye ‘de, üniversite çağına gelmiş gençlerin yüzde 90’ı, A virüsü hepatitini, farkında olmaksızın çocukluk çağında geçirmiş bulunurlar. A virüsü hepatitinin çoğunlukla çocukluk çağında geçirilmesine karşılık, B virüsü hepatitine yakalanma şansı genç yetişkin ve orta yaş gurubunda en yüksektir. Türkiye’de her yıl 200 bin kişinin bulaşıcı sarılığa yakalandığı hesaplanmıştır. Bu olguların yarısına yakın bölümü B virüsü ile oluşmaktadır.” dedi.

 

B virüsü ile oluşan bulaşıcı sarılık neden daha tehlikeli?

 

B virüsünün yaptığı hepatitin hem çok sık ve yaygın olduğunu, hem de hastaların yüzde 5-10 kadarında, hastalığın alevli dönemi geçtikten sonra tam şifa olmaksızın hastalığın sinsi ve kronik biçimde devam ettiğini anlatan Dr. Dilek Leyla Mamçu, “Hepatit B taşıyıcısı olarak tanımladığımız bu kişilerin bir kısmında hayat boyu, virüs karaciğerde herhangi   bir hasar yapmadan kalırken, tüm Hepatit B geçirenlerin yüzde 1-2 ‘sinde zaman içerisinde denge, kişi aleyhine bozularak kronik aktif karaciğer hastalığı, bu hastaların da bir kısmında zamanla siroz ve karaciğer kanseri gelişebilmektedir.” şeklinde önemli bilgiler verdi.

 

C virüsü ile oluşan bulaşıcı sarılık tehlikeli değil mi?

 

C virüsü ile oluşan hepatitlerin büyük çoğunluğunun kronikleşerek siroza ve karaciğer kanserine gidiş göstermekle beraber, toplumumuzdaki yaygınlığının çok düşük olduğunu ve bu nedenle C virüsü hepatiti bireysel açıdan tehlikeli bir hastalık olmakla beraber toplumsal açıdan fazla tehlike yaratmadığını kaydeden Dr. Dilek Leyla Mamçu, şu bilgileri de verdi:

 

“Türkiye’de nüfusun yüzde 0.3 – 1.8’i Hepatit C virüsünü taşımaktadır.  C virüsü hepatiti özellikle hemodiyaliz hastaları ve sık sık kan nakli yapılan hastalar için ciddi bir tehlike oluşturabilir. Bulaşıcı sarılık, eğer E virüsü ile oluşmuşsa gebelerde tehlikelidir. Diğer virüslerle oluşan bulaşıcı sarılıkların gebelerde, gebe olmayanlara göre daha ciddi seyrettiği gösterilmemiştir. B ve C virüsü taşıyıcılarının mutlaka hasta olmaları gerekmez. Bu taşıyıcıların büyük çoğunluğu belirti vermez, fakat virüsü çevrelerine yayabilirler. Bazılarında, virüs karaciğeri sessizce hasara uğratır ve siroza giden yolu açar. B ve C virüsü taşıyıp taşımadığını bilmenin tek yolu kan testi yaptırmaktır. Hepatit B ve C test sonuçlarına göre doktorunuz size gerekli açıklamayı yapacaktır.”

 

Taşıyıcılar kan vermemeli

 

Hepatit virüsü taşıyıcısının, hasta olmasa bile, kanı ve diğer vücut sıvılarının hastalığı başkalarına bulaştırabileceğini bilmesi gerektiğini söyleyen Dr. Dilek Leyla Mamçu, bu kişilerin kan vermemesi ve korunmasız olarak bağışık olmayan veya aşılanmamış kişilerle cinsel ilişkiye girmemesi gerektiğini vurguladı.

 

Dr. Dilek Leyla Mamçu, sağlık personeli, virüsü taşıyan kişilerin aile fertleri, kan transfüzyonu yapılan kişiler, damar yolundan ilaç bağımlıları, diş tedavisi görenler, hemodiyaliz hastaları ve hayat kadınlarının hastalık açısından risk altında olduğunu dile getirdi.

 

Hepatit B taşıyıcılığı ve Aşı

 

Hepatit B taşıyıcısı olan kişilerin, düzenli doktor kontrolünde ve başkalarına bulaştırma riskine karşı dikkatli olması gerektiğini kaydeden Dr. Dilek Leyla Mamçu, “Hepatit B’ye karşı etkin bir aşı bulunmakta olup, aşılanma yüksek oranda (yüzde 95) bağışıklık sağlar ve hayat boyu devam eder. Hepatit C ve E virüslerine karşı henüz aşı yoktur.” dedi.

 

Gebelik ve Hepatit

 

Bulaşıcı sarılık, özellikle E virüsü ile oluşmuşsa gebelerde tehlikeli olduğuna işaret eden Dr. Dilek Leyla Mamçu, “B virüsü taşıyıcı anneden doğan bebekler, doğumda immunglobulin ve aşı ile korunmalıdır.” diye konuştu.

 

Hemodiyaliz hastaları için önlemler

 

Hemodiyaliz hastalarının taşıyıcı olup olmadıkları test edilmesi gerektiğini de ifade eden Dr. Dilek Leyla Mamçu, “Virüs taşıyan hastaların hemodiyaliz cihazları ayrılmalı ve önceden Hepatit B geçirmemiş olanlar aşılanmalıdır.” şeklinde sözlerini tamamladı.

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Devamını Oku

Popüler Haberler

Copyright © 2024 Orbis Medya Bilgi ve İletişim Teknolojileri Ltd. Şti. Her hakkı saklıdır. Web sitemizdeki haber, makale ve içeriklerin her hakkı saklıdır.
İçeriklerimizin izinsiz kullanımı halinde yasal işlem başlatılacaktır.