Connect with us

Sağlık

59. Türk Pediatri Kongresi’nde Çocuk Sağlığının Toplum İçin Önemine Dikkat Çekildi

Türk Pediatri Kurumu Derneği tarafından düzenlenen 59. Türk Pediatri Kongresi 22 – 26 Mayıs tarihleri arasında KKTC’de düzenlendi. Çocuk sağlığının çeşitli branşları ve hastalıkları hakkında bilimsel gelişmelerin konuşulduğu kongrede, 2 bine yakın katılımcı ile birlikte 6 kurs ve 77 bilimsel oturum gerçekleşti.

Yayınlandı

on

Türkiye’nin en eski ve en köklü pediatri derneği olan Türk Pediatri Kurumu Derneği, 59. Ulusal Kongresini fiziki olarak 22- 26 Mayıs tarihlerinde KKTC’de düzenledi. Limak Deluxe Hotel’de gerçekleşen ve 5 gün süren kongreye Türkiye genelinde 2 bine yakın çocuk doktoru katılım sağladı. 

Türk Pediatri Kurumu Başkanı Prof. Dr. Haluk Çokuğraş; neredeyse Cumhuriyet ile yaşıt olan Türkiye’nin en eski çocuk sağlığı ve hastalıkları derneği olarak gerçekleştirdikleri kongreleri çocuk sağlığı ve hastalıkları uzmanlarının mezuniyet sonrası gelişimlerine katkıda ve bilimsel alandaki güncel gelişmeleri meslektaşlarına aktarmak olduğuna değindi. Prof. Dr. Çokuğraş; farklı derneklerle iş birliği yaparak ulusal ve uluslararası bazda genç hekimlerin gelişmesi için ellerinden geleni yaptıklarını belirterek şunları söyledi;

“Çocuklarla ilgili her şey ilgilenilmesi ve takip edilmesi gereken birer sorun. Hastalıklar kadar büyüme, gelişim ve beslenmeleri başta olmak çocukları konu alan her türlü sorunla ilgileniyoruz. Daha geniş bir perspektiften baktığımızda beslenememe, erken yaşta evlenmeye zorlanma, küçük yaşta çalışma mecburiyetine maruz kalma ve istismar gibi çocukların uğradığı pek çok haksızlık bizim için çok önemli. Savaş, salgın, açlık ve göçlerden en çok etkilenen kesim çocuklar. Bunların yanında çocuk hekimleri olarak gördüğümüz başka sorunlar da var. Ekonomik sebepler başta olmak üzere farklı etkenler çocukların beslenmesinin giderek daha da kötüleşmesine neden oluyor. Beslenme söz konusu olduğundan miktar değil kalite önem arz ediyor. Bir çocuk günlük alması gereken kaloriyi sadece bir tür besinden alındığında, yani dengeli ve çeşitli besin gruplarıyla beslenmediği takdirde yetersiz beslenmiş oluyor. Çocukların ilk 5 yaşları beslenme düzeni açısından çok mühim.  İlk 5 yıl beslenme bozukluğu olan çocuklar ileriki yaşlarında büyüme, gelişme, nörolojik gelişim, bağışıklık sistemi gelişimi gibi farklı bölümlerle ilgili bir takım hastalıklar ile karşılaşabiliyorlar.  

Son yıllarda, özellikle de pandemiden sonra daha fazla karşılaştığımız, ülkemiz ve dünya için büyük bir sorun olan başka bir konu ise ‘aşı karşıtlığı’. Sadece pandemi aşılarının yapılmasını engellemenin yanı sıra çocukların rutin aşıları için de aynı durum söz konusu olmaya başladı. Türkiye olarak çocukların %98 oranında aşılandığı, iyi bir aşı takvimine sahip olan bir ülkeyken pandemiyle birlikte bu oran düşmeye başladı. Geçtiğimiz yıllara oranla Türkiye’de çocukların aşılanma oranlarının düştüğünüzü üzülerek izliyoruz. Örneğin yıllarca kızamık vakası görmediğimiz dönemlerden sonra geçen sene bir kızamık salgını yaşadık. Kızamık için %95 aşılanma oranı bir sınırdır. Bu oran düştüğü için ülkemizde kızamık vakalarına rastladık. Aşılanma oranlarının düşmesi bir tarafa yurdumuza aşısız gelen çok sayıda çocuğun bulunduğu göçler olduğunu biliyoruz. Şimdilerde artık Türkiye’de görmediğimiz fakat iyi önlem alınmazsa maalesef yakında çocuk felci, difteri gibi bir takım hastalıklarla tekrar karşılaşmak zorunda kalacağız.”

59. Türk Pediatri Kongresi boyunca birbirinden faydalı bilimsel programlar çerçevesinde, gastroenterolojiden hematolojiye, enfeksiyondan romatolojiye, yapay zekâdan özel hekimliğe kadar pediatrinin pek çok farklı alanında kapsamlı paneller ve oturumlar gerçekleşti.  

Genç pediatristlerin sağlık sektörü acısından öneminin altını çizen Türk Pediatri Kurumu YK Üyesi Prof. Dr. Fügen Çullu Çokuğraş; 

“Biz Türk Pediatri Kurumu olarak güncel gelişmeleri paylaşarak fikir teatisinde bulunduğumuz, kurslarla ve panellerle zenginleşen 2 bine yakın hekimin katıldığı bu kongreyi gerçekleştirmekten büyük mutluluk duyuyoruz. Türk Pediatri Kurumu Türkiye’nin ilk pediatri kurumu olmasının yanında 2011 yılında hayata geçirilen Türkiye’de ve dünyada bir ilk olan Genç Pediatristler oluşumunu da bünyesinde barındırıyor. Her yıl İstanbul’da yaklaşık 1000 genç pediatristin katıldığı bir kongre düzenliyoruz. Genç Pediatristler kurulurken şuan derneğimizin yönetim kurulunda olan kıymetli hekimlerimizin bazıları oluşumun bir üyesiydi. Şimdi genç pediatristlere onlarla birlikte destek oluyoruz” şeklinde konuya değindi.

Prof. Dr. Çullu Çokuğraş karın ağrısına ve çocuk beslenmesine dikkat çekerek sözlerine; 

“Son dönemde karın ağrısı ebeveynlerin hemen her gün çocuklarında görebildiği bir sorun. Karın ağrısı ile ilgili çok ciddi çalışmalar yapıldı ve bu karın ağrısının nedenleri, çözümleri ve tedavisi hakkında aileleri ve aile hekimlerini bilgilendirmek için bir takım broşürler, filmler hazırlandı. Hekimler olarak hedefimiz aileleri, anneleri, babaları çocuk sağlığı hakkında iyi bilgilendirmek ve farkındalık kazandırmak. Fakat bu noktada karşımıza ucu bucağı olmayan sosyal medya çıkıyor. Sosyal medyada sağlık hakkında çok ciddi düzeyde yanlış bilgiler, doğru olmayan reçeteler dolaşıyor. Bunun için de Avrupa Pediatrik Gastroenteroloji, Hepatoloji ve Beslenme Derneği ile birlikte fonksiyonel karın ağrıları üzerine bir takım çalışmalar yaptık, yapmaya devam edeceğiz” şeklinde devam etti.

Türk Pediatri Kurumu YK Üyesi ve Kongre Başkanı Özgür Kasapçopur ise;

“Kongremiz kapsamında her yıl mutlaka bir yarışma yapıyoruz. Bu yıl 59’uncusunu düzenlediğimiz kongremiz için ‘Pediatristlerin Kaleminden Çocukluk Öykülerimiz’ isimli bir öykü yarışması tertip ettik. Çocukluk çağı insanın masumiyetinin dışa vurulduğu, en doğru hâlinin ortaya çıktığı bir dönem. Biz de çocukların varlığına dikkat çekmek ve çocukların masumluğuna parmak basmak için hekimlerimizden çocuk öykülerini yazmalarını istedik.  Yarışmaya katılan tüm öyküleri “Yaşamımızın Düşsel Köyü” isimli bir kitap haline getirdik ve katılımcılara hediye ettik. Birinci seçilen Benim Şark’ım adlı öykü yazarı olan Doç. Dr. Mehtap Kılıç tarafından açılış töreninde seslendirildi” dedi.

Çocukların aşılanması hakkında bazı önemli noktalara değinen Türk Pediatri Kurumu YK Üyesi Prof. Dr. Çiğdem Aktuğlu Zeybek; Türkiye Nüfus ve Sağlık Araştırması’na (TNSA) göre tam aşılı çocuklar için oranların 2008’de %80.5, 2013’te %74, 2018 de ise %66.9 olduğunu belirtirken 2023’te henüz açıklanmasına rağmen çok daha düşeceğinin altını çizdi. 

Türk Pediatri Kurumu YK Üyesi Prof. Dr. Ömer Faruk Beşer ise yetersiz beslenmenin, eksik beslenme ve bozuk, fazla beslenme olarak ikiye ayrıldığından bahsetti. Bazı çocukların eksik beslendiği görülürken, bazılarının ise boyu ve kilosu normal olmasına karşın protein ve vitamin açısında yetersiz beslenmeye sahip olduğunu gördüklerini belirtti.

Çocukların tedavilerinde önemli yere sahip olan vitaminlerin kontrolsüz kullanımında sosyal medyanın büyük rol oynadığına değinen Türk Pediatri Kurumu YK Üyesi Prof. Dr. Ertuğrul Kıykım; 

“Sosyal medyada %99’u doktor olmayan bir kesim ebeveynleri çocukları için vitamin ve takviye edici gıda kullanımına teşvik ediyor. Her çocuk kendine özgüdür, hepsinin metabolizması ve ihtiyaç duyduğu vitaminler farklıdır. Ebeveynlerin bu konuda bilinçlenmesi ve hekim kontrolünde önerilen takviyeleri, önerilen miktarda kullanımına özen göstermesi gerekiyor” dedi.

Çocuk sağlında su tüketiminin önemine parmak basan Türk Pediatri Kurumu Yönetim Kurulu Üyeleri Prof. Dr. Nur Canpolat ve Prof. Dr. Cengiz Candan; özellikle son yıllarda gazlı ürünlerin fazla tüketilmesi ve bu ürünlerin su yerine konmasının ciddi sağlık sorunlarına yol açabileceğini vurgularken, hiçbir sıvı içeceğinin suyun yerini tutmadığının altını çizdi. Çocuklarda su tüketiminin azalmasıyla daha sık yetişkinlerde görülen taş hastalıkları, idrar yolu enfeksiyonları ve çeşitli mesane hastalıklarının görülme sıklığının artması gibi pek çok sorunla karşı karşıya kalındığını belirtti.

5 gün süren kongre boyunca 6 farklı salonda gerçekleşen bilimsel panellerin yansı sıra katılımcıların Beslenme, Bağışıklama, İnteraktif Pediatrik Acil, Çocuk Yoğun Bakım, Pediatrik Dermatoloji ve Alerji Kurslarına katılma imkânı da oldu. 

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Sağlık

Doğru bölümü seçmek için kendinizi tanıyın

Gençler için üniversite tercihlerinin, hayatlarının dönüm noktalarından biri olarak kabul edildiğini belirten uzmanlar bu kararın, gelecekleri ve meslek hayatları üzerinde büyük etkilere sahip olduğuna dikkat çekiyor.

Yayınlandı

on

Yazar:

Üniversite tercihlerini yaparken dikkat edilmesi gereken durumlara değinen Uzman Klinik Psikolog İnci Nur Ülkü, “Kendinizi tanımak, doğru bölümü seçmek için önemlidir. Hangi alanlara ilgi duyduğunuzu keşfedin.” önerisinde bulundu. Üniversiteler ve bölümlerle ilgili detaylı araştırma yapılması gerektiğini ifade eden Uzman Klinik Psikolog İnci Nur Ülkü, ailelerin tercih sürecine ne kadar dahil olması gerektiği konusunu da değerlendirdi.

Üsküdar Üniversitesi NPİSTANBUL Hastanesi Uzman Klinik Psikolog İnci Nur Ülkü, üniversite tercihlerinde gençlerin doğru tercih yapması için dikkat edilmesi gerekenleri anlattı.

Hangi alanlara ilgi duyduğunuzu keşfedin

Gençler için üniversite tercihlerinin, hayatlarının dönüm noktalarından biri olarak kabul edildiğini belirten Uzman Klinik Psikolog İnci Nur Ülkü, “Bu karar, gelecekleri ve meslek hayatları üzerinde büyük etkilere sahiptir. Üniversite tercihleri yapılırken, birey için doğru seçimlerin yapılması oldukça önemlidir.” dedi.

Üniversite tercihlerini yaparken dikkat edilmesi gereken durumlara değinen İnci Nur Ülkü şunları dile getirdi:

“Kendinizi tanımak, doğru bölümü seçmek için önemlidir. Hangi alanlara ilgi duyduğunuzu keşfedin. Tercihlerinizi yaparken ‘ben ne olmak istiyorum, 10 yıl sonra hangi işi yaparsam mutlu olurum?’ sorularını kendinize sorabilirsiniz. Üniversite seçimi, bireylerin ilgi ve tutkularını göz önünde bulundurmayı gerektirir. Tutkulu olduğunuz bir alanda eğitim almak, öğrenme sürecini daha keyifli hale getirir. Hatta yalnızca öğrenme sürecini daha keyifli hale getirmekle kalmaz, aynı zamanda motivasyonunuzu artırır ve eğitim sürecinde karşılaştığınız zorlukları daha kolay aşmanıza yardımcı olabilir. Ayrıca, tutku duyduğunuz bir konuyu öğrenirken, doğal bir şekilde daha fazla bilgi edinme ve kendinizi geliştirme arzusu taşırsınız, bu da akademik başarıyı destekler.”

Seçeceğiniz bölüm ilerideki iş hayatınızda size nasıl katkı sağlayacak? 

Bireylerin kariyer hedeflerini net bir şekilde belirlemelerinin önemine vurgu yapan Uzman Klinik Psikolog İnci Nur Ülkü, belirsiz hedeflerin üniversite hayatında memnuniyetsizliğe yol açabileceği uyarısında bulundu. “Seçeceğiniz bölümün, ilerideki iş hayatınızda size nasıl katkı sağlayacağını düşünün.” diyen İnci Nur Ülkü mezuniyet sonrası istihdam olanakları hakkında da araştırma yapmanın önemine dikkat çekti ve şöyle devam etti: 

“Ayrıca, üniversite hayatınız boyunca, kariyer hedeflerinizi destekleyen ağlar kurmak ve pratik deneyim kazanmak da önemlidir. Staj imkanları, öğrenci kulüpleri ve sektörel etkinlikler gibi fırsatlar, hem akademik hem de profesyonel gelişiminiz için faydalı olabilir. Bu tür deneyimler, hem kariyer hedeflerinize ulaşmanıza yardımcı olabilir hem de mezuniyet sonrası iş bulma sürecinde avantaj sağlar.”

Üniversitelerin olanakları araştırılmalı

Üniversite tercihleri yapılırken bilgi sahibi olmanın, araştırmanın ve danışmanın, bireylerin doğru kararlar vermesine yardımcı olacağını dile getiren Uzman Klinik Psikolog İnci Nur Ülkü, “Hangi alanlarda çalışabileceğiniz, iş bulma oranları ve sektörün gelecekteki trendleri hakkında bilgi sahibi olmak, eğitim sürecinizin sonunda kariyer yolunuzu belirlemede size rehberlik eder. Ayrıca, mezuniyet sonrası alabileceğiniz ek eğitimler ve sertifikalar gibi fırsatları değerlendirmek, profesyonel gelişiminizi destekleyebilir.” dedi.

Üniversite hayatının sadece derslerden ibaret olmadığını söyleyen Uzman Klinik Psikolog İnci Nur Ülkü, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Tercih etmeyi düşündüğünüz üniversiteyi ziyaret ederek kampüs kültürü, sosyal etkinlikler ve öğrenci toplulukları hakkında bilgi alın. Üniversitenin sosyal hayatı, çeşitli kulüpler, organizasyonlar ve etkinlikler hakkında bilgi edinmek, üniversite deneyiminizi zenginleştirebilir. Bazı üniversiteler, uluslararası değişim programları, yurtdışı staj imkanları ve dil öğrenme fırsatları sunar. Eğer uluslararası bir deneyim veya yabancı dil becerilerinizi geliştirmek istiyorsanız, tercih etmeyi düşündüğünüz üniversitenin bu tür imkanlarının olup olmadığını değerlendirebilirsiniz. Üniversitenin mezuniyet sonrası iş bulma oranları, kariyer danışmanlığı hizmetleri ve mezunlarla olan bağlantılar, iş hayatına geçişinizi kolaylaştırabilir. Mezunların kariyer yollarını ve iş bulma süreçlerini araştırarak, üniversitenin size sunduğu destekleri değerlendirebilirsiniz.”

Gençler ailelerinin yanlarında olduğunu hissetmeli

Aile beklentileri, toplumsal baskılar ve çevresel etkilerin, üniversite tercihlerini yönlendirebileceğini ifade eden Uzman Klinik Psikolog İnci Nur Ülkü, “Bu yüzden, bireylerin kendi isteklerini ve tercihlerini belirlemeleri için içsel motivasyonu güçlendirmeleri önemlidir. Özgürlük hissi ve kendi kararlarını alma yetisi, gençlerin üniversite seçiminde daha iyi sonuçlar elde etmelerini sağlar. Bu dönemde aileler, gençlerin tercihlerinde önemli bir rol oynayabilir. Ancak, aileler hangi durumlarda sürece dahil olabileceklerine doğru karar vermeli.” dedi.

Gençlerin bu süreçteki kararlarında, ailelerin yanlarında olduğunu hissetmeleri önemli bir etken olduğuna vurgu yapan Uzman Klinik Psikolog İnci Nur Ülkü, sözlerini şöyle tamamladı:

“Aileler, çocuklarının ilgi alanlarını, yeteneklerini ve hedeflerini anlamak için açık iletişim kurmalı ve onları cesaretlendirmeli. Farklı üniversiteler ve programlar hakkında çocuklarıyla birlikte bilgi toplayabilir, kampüsleri ziyaret edebilir ve olanakları inceleyebilirler. Bu, gençlerin daha bilinçli tercihler yapmalarına yardımcı olur. Gençlerin kendi özgürlüklerini ve karar verme yeteneklerini kullanabilmeleri önemlidir. Aileler, çocukların tercihlerine müdahale etmek yerine, kendi kararlarını almalarına izin vermeli ve onlara güvenmelidir. Olumlu bir yaklaşım, ailelerin etkili bir şekilde destek olmalarına katkı sağlar. Tercihlerde hata yapma olasılığı düşünüldüğünde, ailelerin eleştirel olmaktan ziyade destekleyici ve teşvik edici olmaları önemlidir.”

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Devamını Oku

Sağlık

Islak Maya Vajinal Enfeksiyonlara Davetiye Çıkarıyor!

Özellikle sıcak ve nemin arttığı yaz aylarında havuzlar gibi ortak kullanım alanlarında daha fazla vakit geçirilmesi ya da ıslak mayo ile uzun süre kalınması gibi nedenler kadınların hayatını kabusa çevirebilen vajinal enfeksiyonların sıklığının artmasına neden oluyor.

Yayınlandı

on

Yazar:

Özellikle sıcak ve nemin arttığı yaz aylarında havuzlar gibi ortak kullanım alanlarında daha fazla vakit geçirilmesi ya da ıslak mayo ile uzun süre kalınması gibi nedenler kadınların hayatını kabusa çevirebilen vajinal enfeksiyonların sıklığının artmasına neden oluyor. Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Op. Dr. Işın Yeşim Yeşilkaya, vajinal enfeksiyonların önlenmesinde kişisel hijyenin önemine işaret ederek alınması gereken koruyucu önlemleri sıraladı. 

 

Vajinal enfeksiyonlar ya da diğer adıyla vajinitler, vajinaya dışarıdan bir bakteri, virüs, parazit ya da mantar bulaşı sonrasında gelişebileceği gibi, vajinada doğal olarak bulunan az miktardaki hastalık yapabilecek bakteri ya da mantar türlerinin çoğalmasıyla da ortaya çıkabiliyor. Yeditepe Üniversitesi Koşuyolu Hastanesi Kadın Hastalıkları Uzmanı Op. Dr. Işın Yeşim Yeşilkaya, vajinal enfeksiyonların çocukluk ve menopoz dahil her yaş grubunda görülebilse de en sık, cinsel aktif olunan doğurganlık çağında gözlendiğini söyledi. Üstelik enfeksiyona sebep olan mikrobik ajanların birçoğu ortak kullanım alanlarından bulaşabilmesi ya da partnerler arasında cinsel temasla geçebilmesinden dolayı sadece kişinin kendisini değil çevresindeki kişileri de yakından ilgilendiriyor. Özellikle cinsel yolla bulaşan vajinal enfeksiyonların tedavi edilmediği taktirde ilerleyerek rahim, sonrasında tüpler, yumurtalıklar ve karın içine yayılabileceğine dikkat çeken Op. Dr. Yeşilkaya, “Bu durum, pelvik inflamatuar hastalık dediğimiz karın ağrısı, ateş, karın içi apse yapabilen, genellikle hastanede yatırılarak tedavi edilmesi gereken bir tablodur ve tedavi edilse bile sebep olduğu rahim içi ve tüplerdeki yapışıklıklarla doğurganlığı etkileyebilir.” diye konuştu. 

“KÖTÜ HİJYENİK ŞARTLARDAN BESLENME ALIŞKANLIKLARINA KADAR BİRÇOK NEDENİ VAR”

Op. Dr. Yeşilkaya, vajinal enfeksiyonların gelişmesinde birçok etkenin tek başına ya da bir arada etkili olabileceğine işaret ederek sözlerine şöyle devam etti: “Kişisel bakım alışkanlıkları ve kullanılan antibiyotikler sebebiyle vajinadaki faydalı bakteriler olan laktobasillerin azalması, hayat boyu ve adet döngüsü içinde değişen hormon seviyeleri, mevsim şartları, vajinanın hava almasını etkileyen kıyafet seçimlerimiz, beslenme şeklimiz ve kötü hijyenik şartlar pH , ısı, nem gibi ortam koşullarının hastalık yapıcı bakteri ve mantarlar lehine değişmesine sebep olabilir. Örneğin işlenmiş karbonhidratlarla aşırı beslenmenin mantar enfeksiyonlarının sıklığı ve şiddetini arttırdığını biliyoruz.” 

“ISLAK MAYO MANTAR VE BAKTERİLERİN ÜREMESİNE NEDEN OLUYOR”

Sıcaklık ve nemin arttığı yaz aylarında, ıslak mayo ve bikinilerin zamanında değiştirilmemesi durumunda mantar ve bakterilerin üremesi için elverişli ortamın oluştuğunu hatırlatan Op. Dr. Yeşilkaya, “Kirli denizler ve her ne kadar klorlanmış da olsa kalabalık havuzlar hem vajinal hem idrar yolu enfeksiyonları için riskli ortamlardır. Bununla birlikte, hava aldırmayan dar ve sentetik kıyafetler ya da pedler sebebiyle oksijensiz ortamda çoğalabilen ve kötü bir kokuya sebep olan bakteriler daha kolay ürer. Vajinal tamponların uzun süre vajina içinde kalması ise toksik şok sendromu denilen hızla ilerleyen ve ölümcül olabilecek bir enfeksiyonel durum yaratabileceğinden ayrıca önemlidir. Ayrıca birden fazla partner olması enfeksiyon riskini arttırırken, bağışıklığın düşmesi, yoğun sigara ve alkol kullanımı da vajinal enfeksiyonlara yakalanmayı kolaylaştırır.  Vajinal floranın yukarıdaki sebeplerle bozulması ve bu durumun kronikleşmesine vajinal disbiyozis denir; bu durumun kendisi de vajinadaki bağışıklık yanıtını düşünerek HPV gibi başka enfeksiyonlara yakalanmayı kolaylaştırır.” diye konuştu. 

AKINTININ RENGİ, KOKUSU ENFEKSİYONUN TÜRÜNÜ GÖSTERİYOR

Hastanın yaşadığı akıntıya dair tarif ettiği bazı renk, kıvam ya da koku değişikliklerinin henüz muayene etmeden enfeksiyonun türünü tanımlayacak kadar tipik olabileceğine işaret eden Op. Dr. Yeşilkaya, konuyla ilgili şu bilgileri verdi: “Vajinal enfeksiyonlar en sık, şeffaf ya da beyaz renkteki kokusuz fizyolojik akıntının renk değiştirmesi, kokulu olmaya başlaması, miktar ve yoğunluğunun artmasıyla kendini gösterir. Beraberinde vajinada ve dış genital bölgemiz olan vulvada kaşıntı, batma, yanma, ilişkide ya da bazen idrar yaparken ağrı ve acı olabilir. Örneğin sık görülen bakteriyel vajinozis enfeksiyonunda ölü balık kokusu, mantar enfeksiyonunda ise ekşi peynir kokusu, süt kesiği kıvamlı akıntı ve genital kaşıntı tipiktir. Bu tarifler ve muayene bulgularıyla tanınamadığında alınan vajinal kültür testi enfeksiyonun türünü ortaya koymada bize yardımcı olur.” 

VAJİNAL ENFEKSİYONLARIN BULAŞICI OLDUĞU UNUTULMAMALI!

Vajinal enfeksiyona sebep olan mikrobik ajanların birçoğunun ortak kullanım alanlarından ya da partnerler arasında cinsel temas yoluyla bulaşabileceğini hatırlatan Op. Dr. Yeşilkaya, sözlerine şöyle devam etti: “Her iki partnerden de birbirine geçirebilir ve yine her iki durumda da erkekte hiçbir belirti olmayabilir. Bu nedenle günlük hayatta hijyenik koşullara ve ilişkide prezervatif kullanımına dikkat edilmelidir. Ayrıca çoğu zaman, özellikle de tekrarlayan enfeksiyonlarda eş tedavisi tedavi etkinliğini arttırır. Prezervatif, vajinal yolla geçen enfeksiyonlar için yüzde 85 gibi yüksek bir oranda koruyuculuk sağlar.”

GEBELİK SÜRECİNDE OLANLAR ŞİKAYETLER BAŞLAR BAŞLAMAZ HEKİME BAŞVURMALI

Op. Dr. Yeşilkaya, gebelik sırasında östrojen ve progesteron hormonlarının çok yüksek olması ile değişen pH ve aylar içinde gelişen fizyolojik insülin direnci nedeniyle mantar enfeksiyonlarına yatkınlığın arttığına işaret ederek, “Bu durumda fitil, krem tedavisi ve probiyotik desteği ile geriler. Bazı bakteriyel enfeksiyonlar rahime doğru ilerleyerek bebeğin su kesesini enfekte edebilme riski taşıdığından özellikle kötü renk ve kokulu akıntılarda mutlaka doktora başvurulmalıdır. Bu noktada gebelerin endişelenmesi gerek yok. Çünkü gebeliğe uygun antibiyotiklerle tedavi mümkün.” diye konuştu. Ergenlik öncesi çocukluk dönemi, emzirme, doğum kontrol hapı kullanımı, menopoz gibi farklı hormonal durumların da çeşitli vajinal enfeksiyonlara kolaylaştırıcı zemin hazırladığı unutulmamalı.” diye de ekledi.

“TEDAVİDE FARKLI ALTERNATİFLER VAR”

Enfeksiyonların tedavi yaklaşımı konusunda Op, Dr. Yeşilkaya, şu bilgileri verdi: “Vajinal enfeksiyonlar diğer tüm enfeksiyonlar gibi esas olarak antibiyotikler, mantarlar için kullandığımız antifungal ilaçlar ve probiyotikler ile tedavi edilir. Bunlar ağız yoluyla verildiği gibi vajinal fitiller ya da kremler şeklinde de olabilir. Antiseptik solüsyonları da dış genital bölge ve vajinal yıkama için kullanılabilir. Dış genital bölgede oluşan cilt lezyonları için türüne göre kremler uygulanabilir. Siğiller, özel solüsyonlar, dondurma (kriyoterapi) ya da yakma(koterizasyon) yöntemleri ile tedavi edilebilmektedir. Bu noktada önemli olan zamanında hekime başvurmak ve tedavi sürecinde de hijyen kurallarına dikkat etmektir.”

VAJİNAL ENFEKSİYONLARDAN KORUNMAK İÇİN BU ÖNLEMLERİ ALIN!

Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı, Op. Dr. Işın Yeşim Yeşilkaya Baylan, kişinin hem kendisinin hem de çevresindekilerin yaşam kalitesi üzerinde ciddi etkiler yaratan bu enfeksiyonlarla ilgili yapılması gerekenler konusunda şu önerilerde bulundu: 

El temizliği ve kişisel hijyen kurullarına uyulmalı: Vajinal enfeksiyonların önlenmesinde elbette kişisel hijyen çok önemlidir. Tuvalet ihtiyacını giderdikten sonra temizliğin önceden yıkanmış ellerle, her seferinde önden arkaya doğru yapılması gerekir. Özellikle küçük kız çocuklarında buna dikkat edilememesi sebebiyle vajinal akıntı gelişebilmektedir. Umumi tuvaletlerde kapı kolları, musluk vanaları gibi ortak dokunulan yerlerden de enfeksiyon kapılabileceği için el ile bulaş açısından çok dikkat edilmeli, klozet üzerine tek kullanımlık bir materyal serilmeden oturulmamalıdır. Hane sakinlerinden birinde genital enfeksiyon belirtisi varsa tedavi alması sağlanmalıdır; o zamana kadar ortak tuvalet kullanımında dezenfektan ile kısa bir ön temizlik yapılabilir. 

Kişisel ürünler ortak kullanılmamalı: Özellikle alışveriş mağazalarında direkt tenimize temas edecek şekilde iç giyim denenmemeli. Epilasyon uygulamalarının hijyen açısından güven vermeyen merkezlerde yapılmamalı.

Hava aldıran kıyafetler tercih edilmeli: İç çamaşırları yüksek derecede iyi durulama yapılarak yıkanmalı, çamaşırlar giyilmeden önce yüksek ısıda buharla ütülenmeli. Ayrıca pamuklu çamaşırlar ve hava aldıran kıyafetlerin tercih edilmesi vajinal enfeksiyon riskini azaltacaktır.

Prezervatif kullanılmalı: Tek eşlilik ve prezervatif kullanımı cinsel temasla bulaşan enfeksiyonların riskini azaltmada çok önemli. Hastada yoğun enfeksiyon bulguları ya da partnerde penis ucundan akıntı, penis üzerinde yara ya da döküntü, idrar yaparken ağrı gibi belirtiler varsa tedavi olana kadar cinsel perhiz uygulamak en doğrusu olacaktır. 

Aşırı hijyenden de kaçınılmalı: Hijyen azlığı kadar aşırı hijyen uygulamaları da zararlı olabilir. Bu nedenle vajina içerisinin yıkanması önerilmez çünkü floramızdaki probiyotiklerin azalmasına sebep olur. pH’ı uygun genital şampuanlar dış genital bölge temizliğinde tercih edilebilse de aslında bu bölgenin yalnızca ılık su ile yıkanması yeterlidir.  

Probiyotikli ürünler tüketilmeli: Antibiyotik kullanımı akabinde mantar enfeksiyonları sık olduğundan gıdalarla ya da hazır probiyotik takviyesi almak koruyucu olur. Ayrıca havuzda sık yüzenlerde klor florayı bozabileceğinden onlarda da probiyotik desteği önemlidir. Kefir ve ev yapımı yoğurt vajina için gerekli olan laktobasillerden oldukça zengin başlıca doğal probiyotik kaynaklarının beslenme rejimine eklemek faydalı olacaktır. 

Son olarak, cinsel aktivitenin başlamasının ardından yıllık muayeneleri aksatmamak ve yukarıda saydığımız belirtilerden birinin görülmesi halinde gecikmeden doktora başvurmak vajinal enfeksiyonların ilerlemesi ya da kronikleşmesinin önüne geçer.

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Devamını Oku

Sağlık

Kalp dostu ve kanser savaşçısı domatesin faydaları

Sağlık açısından birçok faydası olan domates Türk mutfağının da olmazsa olmazları arasında yer alıyor. Zengin besin içeriği ve antioksidan özellikleri ile kalp, cilt ve göz sağlığını koruyor, sindirim ve bağışıklık sistemini destekliyor.

Yayınlandı

on

Yazar:

Sağlık açısından birçok faydası olan domates Türk mutfağının da olmazsa olmazları arasında yer alıyor. Zengin besin içeriği ve antioksidan özellikleri ile kalp, cilt ve göz sağlığını koruyor, sindirim ve bağışıklık sistemini destekliyor. Domatesi taze, mevsiminde ve organik tüketmek gerekiyor. Domatesin pişirilmesi veya işlenmesi, içinde bulunan değerli bir antioksidan olan likopenin de faydalarını artırıyor. Memorial Şişli Hastanesi Beslenme ve Diyet Bölümü’nden Uz. Dyt. Sinem Türkmen, domatesin sağlığa faydaları ve bu mevsimde konserve domates yapılırken dikkat edilmesi gerekenler hakkında bilgi verdi. 

Domates (Solanum lycopersicum), patlıcan, biber ve patatesle birlikte patlıcangiller familyasına ait bir meyvedir. Çoğunlukla sudan oluşur, karbonhidrat içeriği ise oldukça düşüktür. Domates, C, A, K vitamini, potasyum ve folat açısından zengindir. Ayrıca diyet lifi ve antioksidanlar içerir. Domatese güzel kırmızı rengini likopen adı verilen bir antioksidan vermektedir. Kırmızı rengin dışında mor, sarı, turuncu ve yeşil renkte olan domates türleri de bulunmaktadır.

Zengin antioksidan içeriği ile kanserden korunmaya yardımcı

Antioksidanlar hücrelere zarar verebilecek ve bağışıklık sistemini etkileyebilecek serbest radikaller adı verilen moleküllerle savaşır. Domates likopen açısından zengin bir besindir. Likopen; akciğer, mide veya prostat kanseri olma olasılığını azaltabilir. Olgun domateslerde daha bol bulunan likopen, domates pişirildiğinde daha da etkili hale gelmektedir. Çünkü ısı, meyvenin kalın hücre duvarlarını parçalar ve likopenin vücut tarafından daha kolay erişilebilir hale gelmesini sağlar. Bu nedenle; domates suyu, domates salçası ve domates sosları likopenin en zengin besin kaynaklarıdır. Bilimsel çalışmalar, domates ve domates ürünleri ile prostat, akciğer ve mide kanseri vakalarının daha az görülmesi arasında bağlantı olduğunu göstermiştir. Birçok çalışma, özellikle pişmiş domates olmak üzere, yüksek miktarda domates tüketen erkeklerin prostat kanseri riskinin azaldığını bulmuştur. Genellikle sebze ve meyvelere sarı veya turuncu bir renk veren bir antioksidan olan beta karoten, vücutta bağışıklık sisteminin olmazsa olmazı A vitaminine dönüştürülür. Yapılan çalışmalar domates kabuğunda bulunan naringenin adlı flavonoidin, vücuttaki iltihabı azalttığı ve çeşitli hastalıklara karşı koruma sağladığını göstermiştir. Güçlü bir antioksidan bileşik olan klorojenik asit, kan basıncı yüksek seviyelerde olan kişilerin kan basıncını düşürebilir. 

Domates cildi güzelleştiriyor, kalbi koruyor 

Domateslerin çiğ ve pişmiş olmak üzere çeşitli formlarda düzenli olarak tüketilmesi olası faydalarından tam olarak yararlanılmasını sağlayacaktır. Domatesin sağlığa faydalarından bazıları şunlardır:

Kalp Sağlığı: Likopen ve diğer antioksidanlar, damarları koruyarak kolesterol seviyelerini düşürür ve kalp hastalıkları riskini azaltır. Domatesin potasyum içeriği de kan basıncını düzenlemeye yardımcı olabilir. 80 gr’lık bir domates porsiyonu yetişkin bir bireyin günlük potasyum ihtiyacının yaklaşık %5’ini karşılar. Potasyum açısından zengin besinler tüketmek daha düşük felç riskiyle ve daha düşük kalp hastalığı oranlarıyla ilişkilendirilebilir. Likopen ayrıca LDL “kötü” kolesterol seviyesini ve kan basıncını düşürmeye de yardımcı olabilir. Orta yaşlı erkekler üzerinde yapılan bir çalışmada, kandaki yüksek likopen ve beta-karoten seviyelerinin kalp krizi ve felç riskini azalttığı görülmüştür.

Göz Sağlığı: Domates, lutein, zeaksantin ve vücutta A vitaminine dönüşen beta-karoten içerir. Bu bileşikler, göz sağlığını destekler, gözlerin yorulmasını önlemeye ve göz yorgunluğundan kaynaklanan baş ağrılarını hafifletmeye yardımcı olabilir.

Cilt Sağlığı: İçeriğindeki likopen ve diğer antioksidanlar, cilt hücrelerini serbest radikallerden koruyarak cildin daha sağlıklı ve genç kalmasına yardımcı olabilir. Domates, aynı zamanda güneş yanıklarına ve UV ışınlarına karşı koruma sağlar. Bir çalışmaya göre, 10 hafta boyunca her gün 40 gram domates salçasını (16 mg likopen sağlar) zeytinyağı ile birlikte tüketen kişilerde %40 daha az güneş yanığı görülmüştür. 

Sindirim Sistemi: Domates, diyet lifi açısından zengin olduğundan, sindirim sisteminin düzgün çalışmasına yardımcı olur ve kabızlık riskini azaltır. Orta boy bir domates, sindirim için gerekli ve faydalı olan çözünmeyen ve çözünen liften oluşan 1,5 gram lif sağlar. Sağlıklı yetişkin kadınlar günde 25 gram lif, erkekler için 38 gram almayı hedeflemelidir. Domatesler hem çözünebilir hem de çözünmeyen lif kaynağıdır. Çözünebilir lif, sindirim sırasında jel benzeri bir doku oluşturmak için suyu tutar. Çözünmeyen lif dışkıya hacim kazandırır. Bu değişikliklerin her ikisi de dışkının kolondan daha kolay geçmesini sağlar.

Bağışıklık Sistemi: Domates bağışıklık sistemini desteklemeye yardımcı olan antioksidanlar olan C vitamini ve beta-karoten kaynağıdır. Orta boy bir domates sağlıklı bir yetişkinin C vitamini ihtiyacının %28’ini sağlayabilir. Araştırmalar, domates suyunun virüsleri savuşturma da dahil olmak üzere bağışıklık hücrelerinin seviyelerini önemli ölçüde artırdığını bulmuştur. Çalışmalar domates ve domates ürünlerinin içerdikleri vitaminler ve antioksidanlar sayesinde çeşitli kanser türlerine yakalanma riskini azaltabileceğini göstermektedir.

Domates konservesi yaparken bunlara dikkat edin

Domatesin Türk mutfağında hemen her yemekte kullanılması domatesin konserve formunda da çok tüketilmesini beraberinde getirmektedir. Özellikle yaz aylarında pek çok insan domates konserveleri için hazırlıklara başlamaktadır. Ancak domates konservesi yaparken bazı önemli noktalara dikkat edilmelidir. Konserve yapılmadan önce en önemli noktaların başında kavanozların steril hale getirilmesi gelmektedir. 

•Büyük bir tencerenin içerisinde konserve yapmak için kullanılacak kavanozlar ve kapaklar ortalama yarım saat kadar kaynatılmalıdır. Kavanozların cam ve daha önce kullanılmamış olması gerekmektedir. Cam kavanozların kaynatılma işlemi hem steril hem basınçlı hale gelmesi için yapılmaktadır. Bu sayede konservenin daha uzun süre taze kalması sağlanmaktadır. 

•Ardından, kavanozlar temiz bir bezin üzerine dizilerek soğutulmalı ve iyice kurulanmalıdır. 

•Hazırlanan karışım sıcakken kavanozlara konmalıdır. Bu sayede kavanoz vakumlanır, havayla teması kesilir ve ürününüz daha uzun süre saklanır.

•Konservenin dayanma süresini artırmak amacıyla kavanozun 1/5′ini boş bırakılmalıdır. Konservenin bozulmaması için kavanozun sıkıca kapatılması önemlidir. Kavanoz kapağının içeri doğru çökmesi gerekmektedir. Eğer kapak atarsa veya sızıntı yaparsa ürün güvenle saklanamaz, bu nedenle kapak mutlaka değiştirilmelidir. 

•Kapaklarını kapadıktan sonra kavanozlar ters çevrilir. Üzerlerine bir havlu ile örtülerek 1 gün oda sıcaklığında bekletilir. 

•Daha sonra kavanozları düz çevrilerek serin ve güneş almayan bir yerde muhafaza edilir.

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Devamını Oku

Popüler Haberler

Copyright © 2024 Orbis Medya Bilgi ve İletişim Teknolojileri Ltd. Şti. Her hakkı saklıdır. Web sitemizdeki haber, makale ve içeriklerin her hakkı saklıdır.
İçeriklerimizin izinsiz kullanımı halinde yasal işlem başlatılacaktır.