Gastronomi
Vedat Milor: İyi ve Doğru Ürün Olmadan, İyi Restoran Olmaz
Türkiye’de “gastronomi” denildiğinde akla gelen ilk isim Vedat Milor, HORECA TREND Yazı İşleri Müdürü Okan Yüksel’e özel açıklamalarda bulundu. Milor’dan yemek, şarap, kültür, Michelin ve Türkiye’de HORECA sektörü üzerinde özel değerlendirmeler…
Yayınlandı
4 ay önceon
Yazar:
Aren DenizTürkiye’de gastronomi denildiğinde akla sadece “yemek” geliyor. İşin “içmek” boyutu genelde görmezden geliniyor. Oysa dünyada yemeğin en önemli eşlikçilerinden birisi içecek, özellikle de şarap oluyor. Biz bu konuda sizce ne durumdayız? Türkiye’deki restoran işletmecilerine, şeflere önerileriniz var mı?
Bu çok doğru. Sürekli söylediğim bir şey var: 1+1=3 olabilir. Bu ne demek? Eğer yemeği doğru şarapla eşleştirmeyi başarırsak, tüm deneyimi çok daha üst noktalara çıkarabiliriz. Bunu nasıl başarabiliriz? Bir defa dikkat ederseniz, doğru şarapla dedim. Şarap o kadar kompleks bir içki ki, başka bir içkiyle bu bahsettiğim deneyimi yaşamak istisnalar dışında mümkün değil.
Tabii insanlar bunu söyleyince, hemen kendilerine hakaret edilmiş gibi hissediyorlar ve bu tür diktelere karşı çıkıyorlar. Haklı oldukları taraflar var. Yemek en başta bir keyif işi. Hayatın türlü zorluklarından kaçma imkanı veren, ondan daha çok keyif almamızı sağlayan bir araç, bazen bir amaç. O yüzden ‘Hayır kardeşim, sen öyle zevk almayacaksın, bak bu şarabı içip keyif alacaksın’ demek yanlış olur. Lütfen öyle anlamasınlar. Ben sadece altını çizerek, gastronomik açıdan doğru olanı tespit etmeye çalışıyorum. Yoksa şaraptan keyif alamayan biri, neden zorla kendine işkence etsin ki?
Gastronomik bir doğru dememin sebebi de şu: Rakı gibi içecekler alkol açısından çok yüksek. Meyhanelerin, et ve balık lokantalarının da işine gelen bir şey bu. Yüksek alkolle damak zaten dumura uğruyor. Neyi getirseler olur. Amaç zaten yemekten ziyade rakı eşliğinde muhabbet.
Bir diğer olumsuz durum ise yabancı şarapların ithalinde yaşanan zorluklar. Yerli şarap sektörü giderek iyiye gidiyor ama bu konuda hala yetersiziz. Sadece kendi şarabını içen, yabancı şaraplarda yeterli referans noktasına sahip olmayan üreticiler karakterli olmayan şarapları astronomik fiyatlara satıyorlar. Sebeplerinden biri de aynı fiyata sahip ama onlardan fersah fersah ileride olan yabancı şarapları ülkemizde bulmanın zorluğu. Onlar gelirse bence rekabet artar, sektör ileriye gider. Maalesef bugün çok beğendiğim gastronomik restoranlar olan TURK, Alaf gibi restoranlarda iyi şaraplar içmek çok zor. Durum böyle olunca oradaki yemek deneyimini aşağı çekiyor ve global düzeyde geri kalıyoruz. Tamam, yerli bir sektöre destek verme amacı var. Ancak böyle olunca işin içine biraz tembellik giriyor, müşterinin yaşayacağı deneyimi artırma gayesi sekteye uğruyor.
Türkiye’deki restoranlarda gördüğünüz en yaygın hata veya eksiklikler neler? Bu tür problemlerin önüne nasıl geçilebilir?
Birini az önce söyledim. Şarap menülerindeki özensizlik. Nereden çıktığını anlaşılamayan yerli şarap saplantısı. Diğer hatalardan en önemlilerine gelecek olursak… Yemek sipariş ediyorsunuz. Güzelce sırasını planlıyorsunuz. Ve… Hoppala! Bir anda akıncı ordusu gibi tüm yemekler masaya geliyor.
Giriş, ara sıcak hatta bazen ana yemekler hep birlikte önünüzde. Biri soğuyor, öbürüne uzanmak zor, şunu uzat derken tam bir keşmekeş. Halbuki yurtdışında lüks olsun olmasın, kalburüstü restoranların sahibi ve çalışanları sizi yormadan, yemeklerin soğumasına izin vermeden belli bir sırayla servisi yaparlar.
Bunu biraz da içki kültürünün eksikliği ile açıklayabiliriz. İçkili yerlere dikkat edin. Rakı bile olsa sıraya riayet edilir. Neden? Çünkü içki o yemek deneyimini uzun süren bir deneyime dönüştürmüştür. İşte her yerde işin içine şarap esaslı bir unsur olarak girse yemek her yerde yavaş ve keyfine vararak yenilen bir aktivite haline gelir.
İyi yemeğin iyi malzeme ile mümkün olabileceği bir gerçek. Bu konuda Türkiye’nin yıldan yıla gelişmek bir yana her geçen gün daha da kötüye gittiğini düşünüyorum. Bu konuda sizin de fikirlerinizi almak isterim. Ne yapmamız gerekiyor? İyi malzeme olmadan iyi yemek yapmak, Türk mutfağını geliştirmek mümkün mü?
İyi yemek yapmak isteyen biri için başlangıç noktası her zaman iyi malzeme tedariğidir. O malzemeyi ne şekilde işleyeceğinizi, pişireceğinizi biliyorsanız, kötü bir yemek yapma ihtimaliniz çok düşük. Ama kötü malzemeyle iyi yemek yapmak çok zor bir iş.
Kötü malzemeyi maskeleyecek soslara ihtiyaç duyulur. Mesela İtalya mutfağı malzeme odaklı bir mutfaktır. Vezüv’ün volkanik toprağında yetişen domatesler olmadan, ne bileyim, Amalfi’deki limon olmadan yöresel yemekleri yapmak zor. Aynı şey bizim için de söz konusu. Ardanuç’taki Ersin Dede’de yiyeceğiniz cağ kebabını ya da Adana’daki kebapları, Ege’de otlarla yapılan yemekleri vs. başka bir yerde yapmanız çok zor.
Neden? Çünkü malzeme yok.
Tıpkı kimyasal bir reaksiyon gibi. Girdiler farklı olunca, çıktı da farklılaşıyor. Tabii asıl sorun, ülkemizde tarım ve hayvancılığın giderek zorlaşması. Sosyal ve ekonomik sorunların malzeme kalitesini de etkilemesi. Denizler zaten tamamen kurumuş durumda.
İyi ürünlerimizi de ülkemizde değil, maalesef yurtdışında yiyebiliyoruz. Nasıl mı? Mesela kuzugöbeğinin en iyilerini Paris’in üç yıldızlı restoranlarından L’Ambroisie’de, İskenderun’dan çıkan kırmızı karidesleri ise Venedik’te yiyebilirsiniz. Şaşıracak bir şey yok çünkü deniz ürünlerinin, özellikle tunanın en iyilerinin Tokyo’ya gitmesi gibi, bizim ürünlerin en iyileri de alım gücü faktöründen dolayı yurtdışına gidecektir. Böyle olunca, ülke mutfağının olumsuz etkilenmemesi imkansız!
“Gastronomik açıdan değerli bulduğum yerlerde şarap yok. Konya’da, Şanlıurfa’da, Malatya’da, Adana’da olağanüstü yöresel lezzetler var. Ama bunu suyla mı yiyecekler?”
Türk mutfağını dünyada nasıl konumlandırıyorsunuz? Potansiyeli ve önemi hakkında neler düşünüyorsunuz?
İmparatorluklara, kadim uygarlıklara ev sahipliği yapmış, sayısız etnik kültürün etkileşimde bulunduğu çok önemli bir coğrafyadayız. Her gelen kendisine ait bir yemeği, ürünü getirmiş. Bunlar zamanla muazzam yemeklere evrilmiş. Başka kültürlerden aldığımız yemekleri de çok iyi noktalara taşımışız. Çok zengin bir yemek kültürüne sahibiz. Bu madalyonun bir tarafı.
Bir de madalyonun diğer tarafı var. Dünyayı sırf yemek için gezen gastronom dediğimiz insanlar var. Ya çok varlıklılar, ya da varlıklı olmasalar da tüm gelirlerini çok iyi yerlerde yemek için harcıyorlar. Ortak noktaları yemek tutkuları. Şimdi bu insanlar pektabii Türkiye’ye geliyorlar ama ülkemiz hiçbir zaman İspanya, Fransa, İtalya, Japonya gibi ülkelerin seviyesinde olmamıştır. İki temel sebebi var.
Birincisini yukarıda anlattım. En iyi restoranlarımızda bile şarap menüleri çok zayıf. Geldiğinde ne içecekler? Dahası gastronomik açıdan değerli bulduğum yerlerde şarap yok. Konya’da, Şanlıurfa’da, Malatya’da, Adana’da olağanüstü yöresel lezzetler var. Ama bunu suyla mı içecekler? O yüzden soruyu şöyle yanıtlayabiliriz. Potansiyeli yüksek olan ama sosyolojik değişimler olmadan asla hak ettiği yere gelmeyecek bir mutfak diyebiliriz.
Dünya bir lezzet cumhuriyeti olsaydı, başkenti hangi şehir olurdu? Lezzet için favori şehriniz, şehirleriniz hangileri?
Bunu kendi açımdan yanıtlamam gerekirse, bence başkenti İspanya’dan olurdu. Bask, Endülüs, Kastilya, Galicia hepsi muazzam bölgeler. İnsanlar adeta 24 saat yemeği düşünüyor. Yemeğin bu kadar önemli olduğu başka bir toplum var mıdır? Sanmıyorum.
Türkiye’deki Fransız, Japon ya da İtalyan restoranlarını nasıl değerlendiriyorsunuz? Bizler Adana kebabın lezzetini dahi Adana dışına taşımakta zorlanırken; on binlerce kilometre uzaklıktaki bir lezzeti Türkiye’ye taşımak mümkün olabiliyor mu? Fransız veya Japonya mutfağından bir örnek gördüğünüzde, orjinaline ne kadar benzer olduğunu düşünüyorsunuz? Örneğin Türkiye’de gerçek pizza, suşi veya şatobiryan yemek mümkün mü?
Hayır, mümkün olmuyor. Hepsi birbirine benzeyen ve benim için hiçbir ilgi çekici yanı olmayan restoranlar bunlar.
İki sebebi var. O mutfağı icra eden şefler o ülke mutfağını pek bilmeyen, doğru referans noktalarını edinememiş ve hatta hiç o ülkeye gitmemiş kişiler oluyor genellikle. İyi bilenler olsa bile, onlar da kötü malzemeler nedeniyle iyi yemekler çıkaramıyorlar. Bu arada bir parantez açayım. Türkiye’nin en iyi restoranlarından biri, İtalyan mutfağını icra ediyor. Fauna. Başarısının arka planında ise Türkiye’deki iyi malzemelerden yola çıkarak yemeklerini inşa etmesi. Aslında İtalyan mutfağı dememek gerekir. İtalyan mutfağından esinlenen nevi şahsına münhasır bir mutfak. Başarının sebebi ise malzemenin yereldeki üst düzeydeki benzerlerini bulup emek yoğun süreçlerde kısayollara başvurmadan yapması.
Gastronomi ve yemek eleştirmenliğinde referans noktaları oldukça önemli bir konu. Dünya mutfağını deneyimlemek, iyi referans noktaları oluşturmak isteyen birisi için nasıl bir rota çizersiniz? Gençlere ve genç şeflere ilk olarak hangi ülkeleri ziyaret etmelerini önerirsiniz?
Yeme içmede kendimizi nasıl geliştiririz? Bunun cevabını İletişim Yayınları tarafından basılan Buyurun Ziyafete adlı kitabımda vermeye çalıştım. Kitabı yayına hazırlayan avukat arkadaşım Besim Hatinoğlu ile şunu yazmıştık: Her şeyden önce değerlendirdiğiniz yemeğin veya malzemelerin en iyi örneklerini deneyip referans noktalarına sahip olmanız gerekir. Şu rotayı izlemeliler gibi bir şey söylemek yanlış olur. Hangi yemeklerden keyif alıyorlarsa, o yemeklerin çıktığı, iyi yapıldığı coğrafyalara gitmeleri daha mantıklı olur. Bu sayede tutku duydukları yemeklerde daha derine inme ve referans noktalarını edinme şansını yakalarlar. Mesela suşiye meraklılarsa, Tokyo’da Sugita, Sawada, Saito, Amamoto ya da Kanazawa’da Mekumi gibi ustaları ziyaret etmeye çalışsınlar. Ama tabii bunların hepsi ciddi bir külfet. Şunu kabul edelim: İyi bir gelir ya da sahip olduğunuz bazı şeylerden feragat etmeyi gerektiriyor. Yeterli gelir olmadan külfetli yerlere gitmek mümkün değil. Ben gençken ve ortalama bir gelire sahipken yemek öncelik verdiğim bir tutku olduğum için tüm gelirimi iyi restoranlarda harcıyordum. Lüks bir araba ya da daha iyi bir ev ilgimi hiçbir zaman çekmemiştir.
“Michelin ülkemize belirli maddi yatırımla getirildiği için tek bir yere yıldız vermek komik olurdu. O yüzden yıldız enflasyonu ile karşılaştık!”
Michelin, uzun yıllar sonrasında İstanbul’u da rehbere ekledi. Rehberde yer alan restoranların büyük bölümü yemeklerini lezzetli bulduğum restoranlar ama listede mutlaka olmalıydı veya olmamalıydı dediğim restoranlar da var. Bu konuda sizin düşüncelerinizi merak ediyorum. Ne kadar sağlıklı bir seçim oldu?
Michelin hakkındaki düşüncelerimi defalarca yerli ve yabancı basın için kaleme aldım. En kapsamlı yazım ise İspanyol Tapas dergisi için yazdığım yazıdır. Gastromondiale.com adlı sitemde de ‘Michelin: A Friendship Went Sour‘ başlığıyla yayınladım. Merak edenlerin okumasını tavsiye ederim. Burada da özetleyeyim.
Michelin benim için uzun zamandır iyi bir kaynak değil. Değil çünkü Rehber’e giren restoranların belirli bir formüle göre benzer tekniklerle ve sunumlarla yemek yapması gerekiyor. Ve bu tür yemekler benim ilgimi çeken yemekler değil. Daha çok ortalama malzemenin, sadece farklı bir teknikle ve sunumla önünüze geldiği ve şeflerin bol bol hikaye anlattığı yemekler bunlar. Türkiye’de yıldız alan yerlerin hepsine gittim. Bence sadece bir tanesi yıldız almalıydı. Tabii, turizm hamlesi olarak Michelin ülkemize belirli maddi yatırımla getirildiği için tek bir yere yıldız vermek komik olurdu. O yüzden yıldız enflasyonu ile karşılaştık!
Aslında yıldız verecek tonla yer var ama onlar maalesef Michelin’in empoze ettiği yemek yapma biçimine uymayan yerler. Uyan bir yer var mesela. Alaf. Ona da yıldız vermediler. Şaka gibi gerçekten. Bu arada izninizle şunu ekleyeyim: Habertürk’teki yeni programım Buyurun Sofraya’nın ilk bölümünde Michelin’in yıldız vermesi gerekirken es geçtiği iki yere gittim. Onlardan biri Alaf’tı. Diğeri de sürpriz olsun. Youtube’ta izleyebilirler.
“Bodrum herhalde Türkiye’de fiyat performans açısından yemek yenilecek en kötü yer.”
Michelin Guide müfettişleri, İstanbul’un ardından İzmir ve Bodrum’u da mercek altına alacaklar. Siz Türkiye’de lezzet rotası çizseydiniz İstanbul’dan sonraki durağınız İzmir ve Bodrum mu olurdu? Michelin müfettişlerine önereceğiniz alternatif rotalar, bölgeler var mı?
Bu aslında yukarıda konuştuğunuz her şeyin özeti gibi. Bodrum herhalde Türkiye’de fiyat performans açısından yemek yenilecek en kötü yer. Ama şarap eşliğinde düzgün bir ambiyansta yemek yemek öncelik olunca şaşırtıcı değil. Dediğim gibi yemek açısından başarılı yerlerde şarap yok, şarap olan yerlerde ise yemek yok!
HORECA TREND gazetesi Türkiye’deki binlerce otel, restoran, cafe ve catering işletmesine ücretsiz olarak ulaştırılıyor. Okurlarımızın büyük bölümü sektör profesyonelleri, işletmeciler ve şefler. Otel, resoran, cafe ve catering alanında çalışan profesyonellere neler söylemek istersiniz? Türkiye’yi gastronomi alanında daha ilerilere taşımak için daha fazla neler yapılması gerektiğini düşünüyorsunuz?
Bu sektör her öznesi ile bir bütün. Müşteriler, restoranlar, şefler, servis elemanları, üreticiler… Bu gruplardan birinin iyi olması kafi değil. Birinin diğerlerini tek başına yükseltmesi mümkün değil. Eğer ülke gastronomisi ileri gidecek ise, bu ancak kolektif bir çaba ile mümkün olacaktır. İyi ve doğru ürün olmadan, iyi restoran olmaz; iyi restoran olmadan iyi damak sahibi müşteriler olmaz. Bu ilişki karşılıklı. İyi yemeği takdir eden, bunun bedelini ödeyecek müşteriler olmadan, iyi restoran da olmaz, iyi üretici de… O yüzden bu grupların bahsettiğim zincirleme ilişkinin farkında olması ve kendi ayaklarına sıkmamaları lazım diye düşünüyorum. Bu vesileyle sektöre emek veren, işini doğru yapan herkese saygı ve teşekkürlerimi sunarım.
Kaynak: HORECA TREND
İlginizi Çekebilir
Gastronomi
Aşırı Sıcaklarda Beslenme Önerileri
Diyetisyen Mekseliyna Adsız aşırı sıcaklarda nasıl beslenilmesi gerektiği konusunda önerilerde bulundu.
Yayınlandı
4 ay önceon
12/06/2024Yazar:
Aren DenizAşırı sıcaklarda nasıl beslenmeliyiz ? Diyetisyen Mekseliyna Adsız, yaz sıcaklarında beslenme önerileri sundu.
Haziran ayı sıcaklık normallerinin üzerinde seyreden hava sıcaklığı ortamında beslenme konusunda uyarılarda bulunan Diyetisyen Mekseliyna Adsız, aşırı sıcak havalara karşı beslenme önerileri yaptı.
Doğru Beslenme İle Vücut Dengemizi Koruyabiliriz
Adsız, “aşırı sıcaklıklarda doğru beslenme ile sağlığımızı korumak ve vücut dengemizi sağlamak mümkün” diyerek özellikle yaz kızartması geleneğine ara verilmesini, aşırı yağlı ve şekerli besinlerden uzak durulmasını belirtti. Kurban Bayramı’nda hava sıcaklıklarının mevsim normallerinin üstünde olacağını vurgulayan Adsız, aşırı yağlı ve şekerli yiyeceklerden kaçınılması gerektiğini söyledi.
Kurban Bayramı’nda Nasıl Beslenmeliyiz?
Diyetisyen Adsız, bayramda sağlıklı beslenme için su tüketimine öncelik verilmesi gerektiğini belirterek, günde 2-3 litre su içmenin önemine dikkat çekti. Vitamin ve mineral açısından zengin olan meyve, sebze ve tahıl ağırlıklı bir beslenme önerdi. Akdeniz diyeti ve zeytinyağlı yemekler, protein grubundan balık, çiğ veya fırında sebze, mevsim meyveleri ve salata tercih edilmesi gerektiğini vurguladı.
Hangi besinler tüketilmeli?
Aşırı sıcaklarda yoğurt, ayran, cacık gibi içecekler tüketmenin önemini belirten Adsız, soğuk çorbaların da yaz için uygun olduğunu ifade etti. Kızartmalardan uzak durulması gerektiğini belirten Adsız, et tüketiminde ızgara, haşlama veya buğulama yöntemi ile pişirilmiş yağsız etlerin tercih edilmesi gerektiğini söyledi. Omega-3 kaynağı balığın haftada iki kez tüketilmesi gerektiğini de ekledi.
Tatlı tüketimi ve dikkat edilmesi gerekenler
Tatlı tüketiminde basit şeker içeren, yağ oranı yüksek tatlılardan kaçınılması gerektiğini belirten Adsız, dondurma veya sütlü tatlıların tercih edilmesini önerdi. Öğlen yemeklerinde ise meyveli granola, yoğurt gibi serinletici ve hafif yiyeceklerin tercih edilmesini tavsiye etti.
Akşam saat kaçta yemek yenmeli?
Akşam yemeklerinin en geç 20.00-20.30 saatleri arasında yenmesi gerektiğini belirten Adsız, özel durumlar için küçük öğünler önerdi. Akşam yemeği geç saatlere kalırsa, hafif bir atıştırmalıkla bu sürecin kontrol edilebileceğini söyledi. Ayrıca, alkol tüketimi ile tatlı tüketiminin birlikte yapılmaması gerektiğini vurguladı.
Aşırı sıcaklarda hangi besinler tüketilmemeli!
Aşırı sıcaklarda kremalı yemekler ve mayonez gibi ürünlerden uzak durulması gerektiğini belirten Adsız, bu besinlerin çabuk bozulabileceği ve sindirim sistemini olumsuz etkileyebileceğini söyledi.
Su tüketimine dikkat edilmeli
Eyyam-ı Bahur sıcaklıkları yaklaşırken, kadınların en az 2 litre, erkeklerin ise 2,5 litre su içmeleri gerektiğini belirten Adsız, egzersiz yapanlar için bu miktarın daha da artabileceğini ekledi. Kronik hastalar ve böbrek hastalığı olan bireylerin susamayı beklemeden su içmeleri gerektiğini vurguladı.
Yaz besinleri serinletici öneriler
Adsız, yaz aylarında tüketilmesi gereken besinler arasında salatalık, ayran, kefir, yoğurt, süt, cacık, soğuk çorba, salata ve zeytinyağlı yemekler olduğunu söyledi. Meyveler arasında ise kavun, karpuz ve çilek önerdi. Ayrıca, sebze suyu detoksları için dereotu, nane, reyhan ve roka gibi yeşilliklerin kullanılabileceğini belirtti.
Ödem Attıran Detoks Kürü Tarifi
Adsız, haftada iki gün ödem atmak için ananas-limon ödem suyu tarifi verdi. Bu tarifte, maden suyu, limon suyu, ananas, taze nane ve kuru nane gibi malzemelerin blenderdan geçirilerek tüketilmesini önerdi. Adsız, gebelerin ve kronik rahatsızlıkları olan kişilerin bu detoks tariflerini uygulamamalarını belirtti.
Kaynak: Gossip Türkiye, Bilim ve Sağlık Haber Ajansı
Gastronomi
Bursa’nın ilk halk lokantası açıldı
Osmangazi Belediyesi, dar gelirli vatandaşların, esnaf ve öğrencilerin düşük ücretlerle sağlıklı gıdaya ulaşabilmelerini sağlamak adına Osmangazi Halk Lokantası’nı hizmete açtı.
Yayınlandı
4 ay önceon
10/06/2024Yazar:
Aren DenizÖnlüğünü giyerek kazanların başına geçen Osmangazi Belediye Başkanı Erkan Aydın, 4 çeşidi 80 liradan satılan yemeklerin ilk servisini yaptı.
Osmangazi Belediyesi, Bursa’nın ilk halk lokantası olan Osmangazi Halk Lokantası’nı vatandaşların hizmetine sundu. Osmangazi halkının ucuz ve sağlıklı yemeğe ulaşımı için hayata geçirilen Osmangazi Halk Lokantası, Osmangazi Meydanı’nda açıldı. Hafta içi her gün saat 11.00 ile 15.00 saatleri arasında vatandaşlara hizmet verecek olan lokantada, 4 çeşit yemek 80 liradan satılacak. Günlük ortalama 1000 kişilik yemeğin çıkacağı Osmangazi Halk Lokantası’nda aynı anda 300 kişi ağırlanabilecek. Osmangazi Halk Lokantası’nın açılış gününde mercimek çorbası, orman kebabı, pirinç pilavı ve ayrandan oluşan menü vatandaşlara servis edildi. Osmangazi Halk Lokantası, hafta sonları ve resmi tatillerde kapalı olacak.
Osmangazi Halk Lokantası, vatandaşların yoğun ilgi gösterdiği tören ile hizmete açıldı. Osmangazi Belediye Başkanı Erkan Aydın’ın ev sahipliğinde düzenlenen açılış törenine CHP Bursa Milletvekili Hasan Öztürk, Gemlik Belediye Başkanı Şükrü Deviren, CHP Bursa İl Başkanı Nihat Yeşiltaş, CHP Osmangazi İlçe Başkanı Cengiz Çelikten, belediye meclis üyeleri ve muhtarlar ile birlikte çok sayıda davetli katıldı.
AYDIN: “MALİYETİNE YEMEK SATIŞI YAPIYORUZ”
Osmangazi Belediye Başkanı Erkan Aydın, açılış töreninde yaptığı konuşmada, “Ülkemizin içinde bulunduğu ekonomik durum ortada. Ekonomik sıkıntılar, her geçen gün vatandaşlarımızı boğmaya devam ediyor. Bayram öncesi vatandaşlarımız ekonomik sıkıntıların yansımalarını çok ağır bir şekilde hissediyor. Asgari ücret, açlık sınırının yarısına düşmüş durumda. Emeklilerimizin durumu ise ortada. Emekli maaşları, hayatta kalmayı imkansız hale getirecek bir seviyede. Bu ekonomik tablo içerisinde, dar gelirli vatandaşlarımızın hayatlarını bir nebze de olsa kolaylaştırmak adına Osmangazi Halk Lokantası hizmetini başlatıyoruz. Burada vatandaşlarımıza maliyetine yemek satışı yapıyoruz” dedi.
“ESNAFIMIZA RAKİP OLMAK DÜŞÜNCESİNDE DEĞİLİZ”
Osmangazi Halk Lokantası projesini hayata geçirmelerindeki tek amacın dar gelirli yurttaşlara uygun fiyata yemek yeme imkanı sunmak olduğunun altını çizen Başkan Aydın, “Şunu belirtmek isterim ki biz, esnafımıza rakip olmak, onlarla rekabet etmek gibi bir düşüncede değiliz. Bizim temel amacımız, dar gelirli yurttaşlarımızın uygun fiyata yemek yemelerini sağlamak. Birkaç tane daha Osmangazi Halk Lokantası açabiliriz. Ancak çok sayıda açmayı düşünmüyoruz. İstanbul Belediye Başkanımız Ekrem İmamoğlu, yaklaşık 3 yıldır bu hizmeti çok güzel şekilde yapıyor. Türkiye’de bunun örnekleri artarak çoğalıyor. Biz de ilk Osmangazi Halk Lokantası’nı vatandaşlarımızın hizmetine sunmanın mutluluğunu yaşıyoruz” diye konuştu.
ÖZTÜRK: “VATANDAŞIMIZIN DERDİ İLE DERTLENİYORUZ”
CHP Bursa Milletvekili Hasan Öztürk de yaptığı konuşmada, “Osmangazi Belediye Başkanımız Erkan Aydın’ın en önemli icraatlarından biri olan Osmangazi Halk Lokantası’nın ilçemize ve kentimize hayırlı olmasını diliyorum. Bizler her zaman vatandaşımızın derdi ile dertleniyoruz. Ekonomik sıkıntılar içerisinde yaşamaya çalışan milletimizin derdine bir nebze de olsun çare olabilmek adına bu projeleri hayata geçiriyoruz. Aslında olması gereken halkın tamamının zenginleşmesidir. Ancak ne yazık ki ülkemizde vatandaşlarımız her geçen gün daha da fakirleşmektedir. Hayat pahalılığından vatandaşlarımız evlerine et götüremez duruma geldi. Açtığımız bu halk lokantaları ile vatandaşlarımıza ucuz ve sağlıklı yemekler sunmaya gayret ediyoruz. Bursa’nın kalbi Osmangazi’de bu kadar anlamlı bir projeyi hayata geçiren Erkan Aydın başkanımıza ve ekibine teşekkürlerimi sunuyorum” ifadelerini kullandı.
Konuşmaların ardından kurdele kesimi ile birlikte Osmangazi Halk Lokantası’nı vatandaşların hizmetine açıldı. Başkan Aydın, açılışından ardından önlüğünü giyerek kazanların başına geçip, vatandaşlara ilk servisi yaptı.
“ÇORBA FİYATINA 4 ÇEŞİT YEMEK YİYORUZ”
Osmangazi Halk Lokantası’na büyük ilgi gösteren ve açılış öncesinde uzun kuyruklar oluşturan Osmangazililer, yapılan hizmetten dolayı memnuniyetini dile getirdiler. Bir çorba fiyatına 4 çeşit yemek yediklerini ifade eden yurttaşlar, “Yemekler hem lezzetli hem ucuz. Halk adına yapılan en güzel hizmetlerden bir tanesi. Yüksek fiyatlardan dolayı, dışarda yemek yiyemez olmuştuk. Bu hizmeti bizlere sunarak uygun fiyata lezzeti yemeklerle buluşturan Erkan Başkanımıza teşekkürlerimizi sunuyoruz” diye konuştular.
Gastronomi
Güvensiz Gıda Her Yıl 100 Milyon İnsanı Hasta Ediyor!
Birleşmiş Milletler tarafından kutlanan altıncı Dünya Gıda Güvenliği Günü’nün teması “Beklenmeyene hazırlanın” olarak belirlendi.
Yayınlandı
4 ay önceon
09/06/2024Yazar:
Aren DenizGüvensiz Gıda insanları hasta ediyor ! Birleşmiş Milletler tarafından kutlanan altıncı Dünya Gıda Güvenliği Günü’nün teması “Beklenmeyene hazırlanın” olarak belirlendi.
Dünya Sağlık Örgütü’nden yapılan açıklamada, “Gıda işletmeleri, hükümetler ve tüketiciler, gıda kirliliğinin ve gıda kaynaklı hastalıkların önlenmesine yardımcı olabilir” denildi.
Güvensiz Gıdanın Yol Açtığı Hastalıklar
DSÖ yetkilileri şu ifadeleri kullandı, “Gıdaların üretiminden tüketimine kadar her aşamada korunması gerekmektedir. DSÖ ve Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO), bu konuyla ilgili küresel düzeyde farkındalık yaratmak amacıyla uluslararası günü ortaklaşa organize ediyor. Doğu Akdeniz Bölgesi, gıda kaynaklı hastalıkların ciddi bir yükünü taşıyor. DSÖ’nün 2015 yılı tahminlerine göre, Bölge’de yaşayan 100 milyon kişi her yıl gıda kaynaklı hastalıklara maruz kalıyor; bu vakaların 32 milyonu 5 yaş altı çocuklardan oluşuyor. Patojenlerin neden olduğu gıda kaynaklı ishalli hastalıklar Bölge’deki gıda kaynaklı hastalık yükünün %70’ini oluşturmaktadır. Bölge’de yılda yaklaşık 37.000 kişi, başta gıda kaynaklı ishal, tifo, hepatit A ve bruselloz olmak üzere, güvensiz gıda tüketimi nedeniyle hayatını kaybediyor. Gıda güvenliği önlemleri, bu hastalıkların Bölge’de ve küresel olarak sağlık ve refah üzerindeki etkisini azaltmak için hayati öneme sahiptir”
Gıda kaynaklı hastalıkların küresel yüküne ilişkin DSÖ tahminleri
“Gıda kaynaklı patojenlerin yanı sıra doğal toksinler ve sentetik kimyasallar da gıda kaynaklı bazı hastalıklara neden olabilmektedir. Gıdalardaki çok sayıda kimyasal kirletici madde, kanser de dahil olmak üzere bulaşıcı olmayan ciddi hastalıklara neden olabilir; organ yetmezliği; ve üreme ve gelişim bozuklukları. Bölge, sıcak hava dalgaları, kuraklık, su baskınları ve zoonotik hastalıkların yayılmasındaki artış gibi iklim değişikliğiyle bağlantılı olaylardan kaynaklanan halk sağlığı sorunlarıyla boğuşuyor. İnsani krizler, diğer acil durumlar ve siyasi istikrarsızlık, güvenli gıda, su ve sanitasyona erişimin yanı sıra sağlık hizmetlerine erişimi de kısıtlıyor. En savunmasız ve dışlanmış insanlar genellikle en kötü durumla karşı karşıya kalıyor”
Gıda Güvenliği
Bu yıl aynı zamanda gıda güvenliği etkinliklerine ilişkin sınırlar arasında ve üyeler arasında hızlı bilgi alışverişini kolaylaştıran Uluslararası Gıda Güvenliği Otoriteleri Ağı’nın (INFOSAN) 20. yılını kutluyor. DSÖ ve FAO tarafından ortaklaşa yürütülen INFOSAN, gıda kaynaklı hastalıkları önlemek ve hayat kurtarmak için risk yönetimi önlemlerinin zamanında uygulanmasını sağlar. Gıda güvenliği olayları yerel örneklerden küresel acil durumlara hızla büyüyebilir. Gıda güvenliğiyle ilgili acil durumlar, yerel ve/veya uluslararası pazarlardaki kontamine gıdalardan kaynaklanabileceği gibi, elektrik kesintileri veya çatışmalar nedeniyle gıda kontrolleri ve tedarik zincirinde meydana gelen aksamalardan da kaynaklanabilir. Bu, gıda güvenliği sorunlarının üstesinden gelmek, tüketici sağlığını korumak ve ulusal ve küresel düzeyde adil gıda ticareti uygulamalarını sağlamak için birlikte çalışmayı herkesin sorumluluğu haline getiriyor. DSÖ Doğu Akdeniz Bölge Ofisi, güçlü ulusal gıda kontrol sistemleri oluşturma ve güvenli gıda işlemeyi teşvik etme konusunda Bölge ülkelerine liderlik etmeye ve desteklemeye devam etmektedir. Bu da, DSÖ Küresel Gıda Güvenliği Stratejisi 2022-2030’da belirlenen küresel hedeflere 2030 yılına kadar ulaşılmasına yardımcı olacak”
Kaynak: Gossip Türkiye, Bilim ve Sağlık Haber Ajansı