Sağlık
İletişim sanal, duygular gerçek!
Araştırmaların sanal iletişim sırasında ortaya çıkan öfke, nefret, imrenme hatta aşk duygularının son derece gerçek olduğunu gösterdiğini kaydeden uzmanlar, gerçek hayatta hiç yan yana gelmemiş insanların sanal ortamda sarf edilen iki sözle öfkelenebildiğini hatta hiç tanımadığı biri yüzünden hapse bile düşebildiğini söylüyor.
Yayınlandı
8 ay önceon
Yazar:
Aren DenizPek çok kişi, değerlerini ve bu değerleri ile bağlantılı pozisyonunu koruma içgüdüsüyle hareket ederek, ‘karşı mahalleye’ haddinin bildirilmesi gerektiğine inandığını kaydeden Psikiyatri Uzmanı Dr. Mert Sinan Bingöl, “Maalesef birilerine hadlerini bildirmek için tetikte bekleyen binlerce insan var.” dedi.
Üsküdar Üniversitesi NPİTANBUL Hastanesi Psikiyatri Uzmanı Dr. Mert Sinan Bingöl, sosyal medyada hiç tanımadığı bir insana, birkaç dakika içerisinde ağır hakaretler ederek, aşağılama ve had bildirme psikolojisine girilmesinin nedenlerini değerlendirdi.
Sanal iletişim sırasında ortaya çıkan duygular da gerçek!
Gerçek ilişkilerin ve duyguların, sadece gerçek insanlarla kurulabileceğine inanıldığını ifade eden Psikiyatri Uzmanı Dr. Mert Sinan Bingöl, “Fakat araştırmalar gösteriyor ki sanal iletişim sırasında ortaya çıkan öfke, nefret, imrenme hatta aşk duyguları da son derece gerçek. Gerçek hayatta hiç yan yana gelmemiş olsanız bile sanal ortamda iletişime geçtiğiniz insanları sarf edeceğiniz iki sözle öfkelendirebilir, hatta hiç tanımadığınız bir insan yüzünden hapse bile düşebilirsiniz” dedi.
Dünyanın en öfkeli ikinci ülkesi Türkiye
Toplumda birçok kişinin patlamaya hazır bomba gibi dolaştığına işaret eden Dr. Mert Sinan Bingöl, “Yakın zamanda yapılmış uluslararası bir araştırmaya göre, dünyanın en öfkeli ikinci ülkesi Türkiye. Bu durumun pek çok toplumsal, kültürel, ekonomik sebepleri var tabii ki. Fakat netice olarak okullarda, marketlerde, mecliste, sokakta herkes birbirlerine had bildirmenin telaşında ve maalesef bu durum sosyal medyaya da yansıyor. Üstelik ses tonu, jest ve mimiklerin eksikliğinden dolayı, sosyal mecrada gerçekleşen iletişimin birkaç mesajlaşmadan sonra karşılıklı aşağılama ve hakaretlere evrilme olasılığı daha yüksek.” diye konuştu.
Pek çok kişi “karşı mahalleye” haddinin bildirilmesi gerektiğine inanıyor
Birkaç dakika içerisinde ağır hakaretler ederek, aşağılama ve had bildirme psikolojisine girilmesinin pek çok sebebi olduğunu kaydeden Dr. Mert Sinan Bingöl, “Pek çok kişi, değerlerini ve bu değerleri ile bağlantılı pozisyonunu koruma içgüdüsüyle hareket ederek, ‘karşı mahalleye’ haddinin bildirilmesi gerektiğine inanıyor. Bu bağlamda, karşı tarafın en küçük bir yanlışı, hatası, dil sürçmesi asla affedilmez, gerekli tepki en kısa sürede ve en yüksek tondan gösterilir. Hatta bazıları için bu bir görevdir, kişi, birilerine haddini bildirdiğinde, kendini görevini yerine getirmiş bir asker gibi hisseder.” şeklinde konuştu.
İnsanlar ve toplumlar, çoğu zaman farklılıkları kabullenmekte zorlanıyor
Toplum ve bireyin, kendisi gibi düşünmeyen, kendisi gibi inanmayan, kendisi gibi giyinmeyen ve yaşamayan kişiyi hemen yargılayarak ve yadırgayarak değersizleştirmeye çalıştığını ve bunu içgüdüsel olarak yaptığını da anlatan Dr. Mert Sinan Bingöl, şöyle devam etti:
“Bu sayede kendisini daha değerli hisseder, böylece kendi fikirleri ve yaşantısı daha anlamlı olmaya başlar. Yani kendini yükseltebilmek için, ‘öteki’ni aşağıya çekmeye çalışır. İnsanlar ve toplumlar, çoğu zaman farklılıkları kabullenmekte zorlanır. Bu nedenle farklı kesimleri kendi değerine, kendi ideolojisine, kendi yaşantısına benzetmek için çabalar, bu çaba karşı mahalleye hemen hemen her zaman baskı aracı olarak yansır. Had bildirme, çoğu zaman bu altyapıyla gerçekleştirilir. Maalesef birilerine hadlerini bildirmek için tetikte bekleyen binlerce insan var.”
Sürekli etrafındaki insanlara ve dünyaya kafa tutarak ‘katarsis’ yaşıyor gibiler
Dr. Mert Sinan Bingöl, kendi zihninin derinliklerinde var olan savaşı (iyiler-kötüler, haklılar-haksızlar gibi), farkında olmayarak sosyal medya platformlarına taşıyan pek çok kişinin var olduğunu da anlayarak, “Bu savaş psikolojisi özellikle X platformunda belirgin. Bu kişiler, sanki sürekli savaş meydanında gibiler, sanki tüm dünya onlara savaş açmış! Sürekli etrafındaki insanların kusurlu yanlarını veya eksiklerini dile getirerek, birilerini eleştirerek, paylaştıkları özlü sözler ile insanlığa çürümüşlüğe dair mesajlar vererek, bir anlamda dünyaya kafa tutarak bir çeşit ruhsal boşalım (katarsis) yaşıyor gibiler ve belki de bu sayede kendi karanlık veya eksik yanlarını gündemlerinden uzak tutmuş oluyorlar.” dedi.
Duygusal zekanın kendi duygularını tanımlayabilme, başka insanların duygularını fark edebilme, duygusal süreçleri yönetebilme ve empati kurabilmeyle ilişkili olan ve son yıllarda önemi artan bir kavram olduğunu da vurgulayan Dr. Mert Sinan Bingöl, “Had bildirme potansiyeli yüksek olan kişilerin, duygusal zekanın alt başlıklarından olan başkalarının duygularını anlayabilme ve empati kurabilme becerilerinin zayıf olduğu düşünülüyor.” dedi.
“Birbirimize olan saygıyı, anlayışı, hoşgörüyü gerçek hayatta da sanal ortamda da yitirmemeliyiz”
Sanal dünyanın, aslında gerçek manada ‘en sosyal mekan’ olduğunu, çünkü toplumsal ve kamusal anlamda farklı statüde bulunan pek çok insanı bir araya getirdiğini kaydeden Dr. Mert Sinan Bingöl, “Sosyal mecralar; patronla işçinin, zenginle fakirin, öğretmenle öğrencinin, doktorla hastanın, siyasetçiyle halkın bir araya gelerek kendisini ifade edebileceği ortak bir platform sağlıyor. Tüm bu farklı toplumsal statüdeki insanlar, sosyal mecralarda aynı paylaşımın altında benzer duygularla yorumlar yapabiliyor, birbirlerine kızabiliyor veya gülebiliyor. Karşıt fikirler ve statüler, günlük hayatta olamayacak kadar birbirlerine yakınlaşmış oluyor. Gerçek hayatta konuşan genellikle patron, sanatçı, siyasetçi, öğretmen, doktor veya baskın ideoloji olurken, sosyal medya ise ast-üst ilişkisi olmadan, azınlıklarda dahil, herkesin fikrini, değerlerini ve yaşantısını yansıtabildiği ortak bir zemin hazırlıyor. Belki de bu nedenle günlük hayatta daha seviyeli, anlayışlı ve barışçıl görünen birçok kişi, karakterlerinin baskıladıkları yanlarını sanal ortamda sergilemekten hiç kaçınmıyor.” diye konuştu.
Had bildirme psikolojisinden kurtulmak için önerilerde de bulunan Dr. Mert Sinan Bingöl, “Öncelikle kendi kutsallarımızı ve değerlerimizi savunma hakkımız olduğu gibi, başkalarının da kendi kutsalları ve değerleri olduğunu unutmamamız gerekir. Birbirimize olan saygıyı, anlayışı, hoşgörüyü gerçek hayatta da sanal ortamda da yitirmemeliyiz. Herkes öncelikle kendisini daha iyi tanımayı ve öteki bireyleri daha iyi anlamayı hedeflemelidir.” şeklinde sözlerini tamamladı.
Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı
İlginizi Çekebilir
Sağlık
Karaciğer yağlanması hepatit için risk oluşturuyor!
Karaciğerin iltihaplanması olarak tanımlanan hepatitin pek çok nedeni olduğunu belirten İstanbul Atlas Üniversitesi Tıp Fakültesi Dahili Tıp Bilimleri Bölümü Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Fatma Bozkurt, hepatitin önlenmesine ilişkin tavsiyelerde bulundu.
Yayınlandı
6 ay önceon
27/07/2024Yazar:
Aren DenizKaraciğerin iltihaplanması olarak tanımlanan hepatitin pek çok nedeni olduğunu belirten İstanbul Atlas Üniversitesi Tıp Fakültesi Dahili Tıp Bilimleri Bölümü Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Fatma Bozkurt, hepatitin önlenmesine ilişkin tavsiyelerde bulundu.
Bütün ilaçların karaciğere olumsuz etkileri olabileceğini belirten Bozkurt, özellikle toksik ilaçların kontrolsüz tüketilmemesi gerektiğini vurguladı. Hepatitin önlenmesinde güvenilir su ve sağlıklı gıda tüketilmesinin önemli olduğuna işaret eden Bozkurt, kilo fazlalığı olanların yüzde 80’inde karaciğerin yağlı olduğunu belirterek bu kişilerin beşte birinde de karaciğer iltihaplanması olduğunu söyledi.
Dünya Sağlık Örgütü ve Dünya Hepatit Birliği tarafından belirlenen 28 Temmuz Dünya Hepatit Günü’nde hepatit hastalıklarına dikkat çekilmesi amaçlanıyor.
İstanbul Atlas Üniversitesi Tıp Fakültesi Dahili Tıp Bilimleri Bölümü Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Fatma Bozkurt, Dünya Hepatit Günü dolayısıyla yaptığı açıklamada hepatit hastalığının nedenleri ve alınacak önlemlere ilişkin değerlendirmede bulundu.
Hepatit: Karaciğerin iltihaplanmasıdır
Hepatitin karaciğerin iltihaplanması olduğunu belirten Prof. Dr. Fatma Bozkurt, “İltihap denildiğinde her zaman mikroplar akla gelir ama iltihapların bir kısmı mikroplar olmadan da meydana gelmektedir. Bunun en iyi örneği ilaçların karaciğere dokunmasıyla gelişen iltihaplanmadır” dedi.
Hepatitin pek çok nedeni var
Hepatitin pek çok nedeni olabileceğini belirten Prof. Dr. Fatma Bozkurt, bunlardan ilkinin viral hepatitler olduğunu kaydederek diğer nedenleri şöyle sıraladı:
İlaçlar: Bütün ilaçların karaciğere dokunabileceğinin bilinmesi gerekir.
Otoimmün hepatitler: İnsanın bağışıklık sisteminde sapma sonucu vücudun kendi dokularını yabancı gibi kabul edip savaşmasından meydana gelen bir klinik tablodur.
Doğuştan gelen bazı karaciğer hastalıkları: Karaciğerden bakırın atılamaması (Wilson hastalığı), demirin bağırsaktan çok fazla emilmesi (Hemokromatozis hastalığı) gibi.
Alkol: Alkol çok az kullanımda bile karaciğere zarar verebilir.
Karaciğerin iltihaplı yağlanması: Kilo fazlalığı olanların yüzde 80’inde karaciğer yağlıdır. Bu kişilerin beşte birinde de karaciğer iltihaplanması vardır.
Hepatit virüsünün beş ana türü bulunuyor
Hepatit pek çok sebebe bağlı olarak oluşsa da en yaygın nedenler arasında viral enfeksiyonların yer aldığını kaydeden Prof. Dr. Fatma Bozkurt, “Hepatit virüsünün beş ana türü bulunmaktadır: A, B, C, D ve E virüsleridir. Bunlar dışında hepatite neden olan diğer virüsler ise Adenovirüs, Sitomegalovirüs, Epstein-Barr Virüsü ve Herpes Simpleks Virüstür. Dünya nüfusunun büyük çoğunluğunun karşılaştığı bu heterojen hepatit virüs grubu morfolojileri, vücuda giriş yolları ve patogenezleri açısından farklılıklara sahiptir. Ancak hangi yolla vücuda girerse girsinler, kan yoluyla hedef organ karaciğere ulaşarak iltihaplanma yapabilmektedirler” diye konuştu.
Hepatit aşısı olmamak risklerden biri…
Hepatite yol açan risk faktörlerinin çevresel, davranışsal veya sağlık sorunları olarak özetlenebileceğini belirten Prof. Dr. Fatma Bozkurt, “Özellikle aşısı olan Hepatit A ve B virüse karşı aşı olmamak önemli bir risk faktörüdür. Bir hepatit virüsü olan Hepatit B ile enfekte bir anneden doğan bebeğe hepatit B immünglobulin ve aşı yapmamak, özellikle fekal-oral bulaşan hepatit A ve E’yi önlemede güvenli olmayan su ürünleri ve sağlıklı gıda tüketmemek diğer önemli risk faktörleri arasında yer almaktadır” dedi.
Toksik ilaçların kontrolsüz tüketimine dikkat!
Çok miktarda uzun süre alkol tüketmek ve toksik ilaçların kontrolsüz tüketilmesinin risk faktörlerinden olduğunu kaydeden Bozkurt, “Özellikle kan ve vücut salgıları ile bulaşan Hepatit B ve C’yi önlemede kullanılmış kontamine iğnelerin veya hepatit virüsleri ile enfekte olmuş kanla kontamine olabilecek diğer nesnelerin sağlık hizmeti alırken kullanılması, kullanılan iğneleri paylaşmak veya hepatit virüsleri ile kontamine olabilecek diğer nesneleri ortak kullanmak da risk faktörleri arasında gelmektedir” diye konuştu.
Bazı mesleklerde risk oluşabilir
Prof. Dr. Fatma Bozkurt, diğer risk faktörlerini de şöyle sıraladı: “Güvenli olmayan cinsel ilişkiye girerken prezervatif kullanmamak, travmatize seks yapmak veya birden fazla cinsel partnere sahip olmak. Tedbirsiz bir şekilde toksik kimyasallar etrafında çalışmak. Bu tür kimyasallara rutin olarak maruz kalan mesleklere örnek olarak kuru temizlemeciler, boyacılar, sağlık hizmeti sağlayıcıları veya çiftlik çalışanları verilebilir. Bir veya daha fazla hepatit virüsü ile akut veya kronik enfeksiyona sahip olmak. Otoimmün bir bozukluğa sahip olmak.”
Kişisel malzemeleri ortak kullananlar risk altında!
Hepatit için özellikle bazı risk grupları olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Fatma Bozkurt, bu risk gruplarını güvenilir su ve sağlıklı gıda tüketmeyenler, kullanılmış enjektör paylaşımı yapanlar, tıraş bıçağı, diş fırçası gibi kişisel malzemeleri ortak kullananlar, sterilize edilmemiş araçlarla dövme ya da vücut takılarının uygulanmasına maruz kalanlar, güvenli olmayan cinsel ilişkide bulunanlar, korumaya alınmayan kan ve kan ürünlerinin transfüzyonuna maruz kalanlar, sterilize edilmemiş araçlarla tıbbi ya da diş müdahalelerine maruz kalanlar ve hepatit virüsleri ile enfekte anneden doğan bebekler şeklinde sıraladı.
Kişisel hijyen kuralları ve aşılama önlemede etkili oluyor
Hepatiti önlemede alınması gereken tedbirlerin yanı sıra takip ve tedavide yapılacak konusunda bilgi veren Prof. Dr. Fatma Bozkurt, “Kişisel hijyen kurallarına uyma, temiz ve güvenli içme suyu kullanımı, uygun kanalizasyon sistemlerinin oluşturulması, alt yapı yetersizliklerinin giderilmesi, aşı uygulamaları ve pasif immünizasyon çeşitli komplikasyonları önlemede faydalı olmaktadır” dedi.
Hepatit B aşı ile önlenebilir
Kronik viral hepatit ajanı olan Hepatit B virüsüne karşı, bağışıklığı olmayan herkesin aşılanmasının Hepatit B’nin önlenmesinin temel aşaması olduğunu belirten Prof. Dr. Fatma Bozkurt, “Yine kronik viral hepatitin bir diğer ajanı olan Hepatit C’ye karşı etkili bir aşı yoktur. Bu nedenle HCV enfeksiyonu önlenebilmesi için riskli grupların virüse maruz kalma riski azaltılmalı. Sağlık hizmeti enjeksiyonlarının güvenli ve uygun kullanımı sağlanmalı, sağlık personelleri hijyen ve koruyucu ekipman kullanımı gibi konularda eğitilmelidir. Bağışlanan kan ve kan ürünlerine HBV ve HCV için serolojik testler yapılmalıdır. Doğru ve tutarlı prezervatif kullanımına teşvik edilmelidir. Vücuda yapılacak her türlü kanamalı işlemlerde kullanılan malzemelerin sterilitesine dikkat edilmeli. Bireysel kişisel malzemeler veya kullanılmış enjektör gibi nesnelerin ortak kullanılmaması önerilmelidir” dedi.
Takipte olmak önemli
Sıklıkla kronik viral hepatite neden olan iki viral ajanın HBV ve HCV olduğunu belirten Prof. Dr. Fatma Bozkurt, “Bunlar günümüzde çok etkili antiviral tedavilerle tedavi edilmektedirler. Hastalık ataklar halinde seyretmesi nedeniyle enfekte kişilerin enfeksiyon hastalıkları veya Gastroenteroloji uzmanlarının takibinde olması, bakım ve tedavi seçenekleri konusunda eğitim ve danışmanlık almaları karaciğer sirozu ve karaciğer kanseri gelişimini önemli ölçüde azaltacaktır” diye konuştu.
Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı
Sağlık
İstanbul Büyükşehir Belediyesi İBB, alkol ve madde bağımlılığın yanı sıra ekran bağımlılığıyla da mücadele ediyor
İstanbul genelinde 5 merkezde yürütülen çalışmalar kapsamında, çocuklar ve yetişkinler için ücretsiz bireysel psikoterapi imkanı sağlanıyor.
Yayınlandı
6 ay önceon
27/07/2024Yazar:
Aren Denizİstanbul genelinde 5 merkezde yürütülen çalışmalar kapsamında, çocuklar ve yetişkinler için ücretsiz bireysel psikoterapi imkanı sağlanıyor. İBB Bağımlılıkla Mücadele Birimlerine, Alo 153 Çözüm Merkezi üzerinden ulaşabilmek mümkün.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB), sosyal belediyecilik yaklaşımıyla hayata geçirdiği ‘Bağımlılıkla Mücadele’ hizmetlerine devam ediyor. Sosyal Uyum Destek Merkezleri (SUDEM) üzerinden yürütülen hizmet kapsamında; alkol, madde kullanım bozukluğu ve ekran (dijital) bağımlılığına yönelik rehabilitasyon gerçekleştiriliyor.
Son yıllarda dijital teknolojilerin hızlı gelişmesi ve teknolojik cihazlara kolay ulaşılabilirlik, başta çocuklar olmak üzere ekran bağımlılığı konusunu gündeme getirdi. İBB SUDEM’lerde koruyucu, önleyici ve rehabilite edici hizmetler bir arada sunuluyor. Bağımlı bireyler ve yakınlarına sosyal destek ve rehabilitasyon sağlanırken; toplumun genelinin bilinçlendirilmesi ve bağımlılıktan korunması amaçlanıyor.
BİREYSEL İHTİYAÇLARA GÖRE PSİKOTERAPİ
SUDEM’lerde, uzman klinik psikologlarca bağımlı tanısı konulan kişinin ihtiyaçlarına göre bireysel psikoterapi hizmeti veriliyor. Yine bireyin ihtiyacına göre kişi, ergoterapi (İş ve Uğraşı Terapisi) ve spor ile rehabilitasyon çalışmalarına yönlendiriliyor. Bağımlılığın bir “aile hastalığı” olması düşüncesinden hareketle, bireysel çalışmalara ek olarak yakınları da rehabilitasyon sürecine dahil edilebiliyor.
ÇOCUKLARDA ÖNLEYİCİ ÇALIŞMALAR
Çocukluklarda dikkat eksikliği, uyku bozukluğu, sosyal izolasyon ve akademik başarıda düşüş gibi olumsuz etkiler yaratabilen ekran bağımlılığı konusunda önleyici çalışmalar da yürütülüyor. Çocukların sağlıklı dijital alışkanlıklar geliştirmelerine yardımcı olmak için bireysel psikoterapi ve ergoterapinin yanı sıra ailelerle ve çocuklarla iş birliği içinde çalışılıyor. Ailelere yönelik psiko-eğitimler ve grup çalışmaları gibi atölye etkinlikleri düzenlenerek, ailelerin çocuklarının ekran sürelerini yönetmelerine destek sağlanıyor.
5 MERKEZDE ÜCRETSİZ HİZMET
İBB tarafından ilk olarak 2022 yılında açılmaya başlayan SUDEM’ler hâlihazırda Ataşehir, Bağcılar, Esenyurt, Sultangazi ve Sultanbeyli olmak üzere 5 merkezde hizmet veriyor. Tüm İstanbulluların ücretsiz şekilde faydalanabileceği SUDEM’lere İBB Alo 153 Çözüm Merkezi üzerinden ulaşabilmek mümkün.
Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı
Sağlık
Uzmanı uyardı! Türkiye’de her yıl 200 bin kişi bulaşıcı sarılığa yakalanıyor!
Türkiye nüfusunun yüzde 5 ila 7’si farkında olmaksızın Hepatit B virüsünü taşıyor!
Yayınlandı
6 ay önceon
27/07/2024Yazar:
Aren DenizTürkiye’de, üniversite çağına gelmiş gençlerin yüzde 90’ının, farkında olmasalar bile A virüsü hepatitini çocukluk çağında geçirdiklerini dile getiren uzmanlar, nüfusun yüzde 5 ila 7’sinin yani 4 milyona yakın insanın da B virüsünü taşıdığını vurguluyor.
Hepatit B taşıyıcılarının bir kısmında virüs ömür boyu hasar vermeden kalabilirken, Hepatit B geçirenlerin yüzde 1 ila 2’sinde zamanla kronik aktif karaciğer hastalığı, siroz ve karaciğer kanseri gelişebildiğini anlatan Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Uzmanı Dr. Dilek Leyla Mamçu, “Türkiye’de her yıl 200 bin kişinin bulaşıcı sarılığa yakalandığı hesaplanmıştır. Bu olguların yarısına yakın bölümü B virüsü ile oluşmaktadır.” dedi.
Üsküdar Üniversitesi NPİSTANBUL Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Uzmanı Dr. Dilek Leyla Mamçu, Dünya Sağlık Örgütü ve Dünya Hepatit Birliği tarafından belirlenen “28 Temmuz Dünya Hepatit Günü” dolayısıyla yaptığı açıklamada, Hepatit hastalığı hakkında bilinmesi gereken önemli noktaları anlattı.
Sarılığın farklı nedenleri olabiliyor
Sarılığın, karaciğer tarafından atılan bilirubin maddesinin vücutta birikmesi sonucunda deri ve göz aklarının sararması olduğunu dile getiren Dr. Dilek Leyla Mamçu, “Sarılığın farklı nedenleri olabilir ve bunlar arasında bazı kan hastalıkları, karaciğeri etkileyen mikroorganizmalar veya doğumsal enzim eksiklikleri yer alabilir. Bilirubin maddesinin vücuttan atılması esnasında karaciğer tarafından suda eriyebilen bir şekle dönüştürülmesi gerekir. Bu dönüşümden önce (bazı kan hastalıklarında olduğu gibi), bu dönüşüm sırasında (karaciğeri etkileyen mikroorganizmalar, ilaçlar veya doğumsal enzim eksikliklerinde olduğu gibi) veya bilirubinin bağırsağa akması sırasında (safra yollarını tıkayan taş, tümör olaylarda olduğu gibi) sarılık ortaya çıkabilir.” dedi.
Sarılık bulaşıcı mı?
Sarılıkların bazı mikroorganizmalarla oluşanlarının bulaşıcı olduğunu kaydeden Dr. Dilek Leyla Mamçu, “Bulaşıcı sarılık veya tıp dilinde viral hepatit adı verilen bulaşıcı sarılıklar, A, B, C, D, E ve G virüsleri ile meydana gelir. Bu hastalık karaciğerin yaygın iltihabi hastalığı olarak tanımlanır. Sarılıkların, sadece bazı mikroorganizmalarla oluşanları bulaşıcıdır. Diğer sarılıklarda kesinlikle bulaştırıcılık yoktur.” diye konuştu.
Hepatit hastalığının belirtileri nelerdir?
Hepatit virüslerinin; bulaşı takiben belirli bir kuluçka dönemi (A virüsü için 15-45 gün,
B ve C virüsü için 30-180 gün) sonrasında hastalık yaptığını anlatan Dr. Dilek Leyla Mamçu, “Hastaların yarısından fazlasında hastalık sırasında sarılığın ortaya çıkmaması veya silik kalması mümkündür. Bu nedenle pek çok kişi sarılık hastalığı geçirdiğini fark edemez, ancak o sırada tesadüfen bir kan tetkiki yapılırsa anlaşılabilir.” dedi.
B, C ve D virüsleri ile oluşan bulaşıcı sarılıklar kronikleşebiliyor!
Çocuklarda belirtilerin daha hafif ve kısa süreli olduğunu, özellikle küçük yaş gurubundaki çocuklarda hastalığın teşhis edilmeden geçip gidebildiğini de söyleyen Dr. Dilek Leyla Mamçu, şöyle devam etti:
“Hastaların bir kısmında ise; kuluçka süresini takiben, halsizlik, iştahsızlık, mide bulantısı, karnın sağ üst kadranında ağrı, derinin ve gözakının sararması ve idrarın koyulaşması ile başlar. Kısa süren ateş olabilir. Bulaşıcı sarılık genellikle 4-6 haftalık bir hastalıktır, A ve E virüsü ile olanlar sonunda şifa ile biterler ve kronikleşme göstermezler. B, C ve D virüsleri ile oluşan bulaşıcı sarılıklar kronikleşebilir. Bu oran, B virüsü için yüzde 5 -10, C virüsü için yüzde 80 kadardır. D virüsü hepatitinde de kronikleşme oranı yüksektir. Bunun sonucu olarak, Türkiye’de nüfusun yüzde 5-7 kadarı yani 4 milyona yakın insan B virüsünü, farkında olmaksızın taşımaktadır.”
Hastalık nasıl bulaşıyor?
A ve E virüslerinin dışkı ile atıldığını, A virüsü ile oluşan bulaşıcı sarılıkta hastanın dışkısının, sarılığın ortaya çıkışından 2 hafta öncesi ile 1 hafta sonrası çok bulaşıcı olduğunu dile getiren Dr. Dilek Leyla Mamçu, şunları kaydetti:
“Bu virüsler ile oluşan hepatitler esas itibariyle, virüs taşıyan dışkı ile kirlenmiş su ve besin maddelerinin (sebze ve meyveler) ağızdan alınması sureti ile bulaşırlar. Virüsle kirlenmiş yüzeylere temas etmiş ellerin ağıza değdirilmesi de kişisel bulaşmada ve virüsün yayılmasında çok önemlidir. B ve C virüsleri ise genellikle kan yoluyla (kan ve kan ürünlerinin alınması, mikroplu enjektör ve iğnelerin kullanılması, ortak jilet veya diş fırçası kullanımı, akupunktur, diş tedavisi gibi) ve cinsel ilişki suretiyle bulaşırlar. Hastalığın, bu virüsleri taşıyan anneden bebeğe geçişi de mümkündür. Ancak, B virüsü hepatitine yakalanmış hastaların üçte birinde geçiş yolu belirlenememektedir.”
Bulaşıcı sarılık yaygın mı?
Bulaşıcı sarılığın yaygınlığına ilişkin de bilgi veren Dr. Dilek Leyla Mamçu, “A ve B virüsleri ile oluşan bulaşıcı sarılıklar ülkemizde çok yaygındır. Türkiye ‘de, üniversite çağına gelmiş gençlerin yüzde 90’ı, A virüsü hepatitini, farkında olmaksızın çocukluk çağında geçirmiş bulunurlar. A virüsü hepatitinin çoğunlukla çocukluk çağında geçirilmesine karşılık, B virüsü hepatitine yakalanma şansı genç yetişkin ve orta yaş gurubunda en yüksektir. Türkiye’de her yıl 200 bin kişinin bulaşıcı sarılığa yakalandığı hesaplanmıştır. Bu olguların yarısına yakın bölümü B virüsü ile oluşmaktadır.” dedi.
B virüsü ile oluşan bulaşıcı sarılık neden daha tehlikeli?
B virüsünün yaptığı hepatitin hem çok sık ve yaygın olduğunu, hem de hastaların yüzde 5-10 kadarında, hastalığın alevli dönemi geçtikten sonra tam şifa olmaksızın hastalığın sinsi ve kronik biçimde devam ettiğini anlatan Dr. Dilek Leyla Mamçu, “Hepatit B taşıyıcısı olarak tanımladığımız bu kişilerin bir kısmında hayat boyu, virüs karaciğerde herhangi bir hasar yapmadan kalırken, tüm Hepatit B geçirenlerin yüzde 1-2 ‘sinde zaman içerisinde denge, kişi aleyhine bozularak kronik aktif karaciğer hastalığı, bu hastaların da bir kısmında zamanla siroz ve karaciğer kanseri gelişebilmektedir.” şeklinde önemli bilgiler verdi.
C virüsü ile oluşan bulaşıcı sarılık tehlikeli değil mi?
C virüsü ile oluşan hepatitlerin büyük çoğunluğunun kronikleşerek siroza ve karaciğer kanserine gidiş göstermekle beraber, toplumumuzdaki yaygınlığının çok düşük olduğunu ve bu nedenle C virüsü hepatiti bireysel açıdan tehlikeli bir hastalık olmakla beraber toplumsal açıdan fazla tehlike yaratmadığını kaydeden Dr. Dilek Leyla Mamçu, şu bilgileri de verdi:
“Türkiye’de nüfusun yüzde 0.3 – 1.8’i Hepatit C virüsünü taşımaktadır. C virüsü hepatiti özellikle hemodiyaliz hastaları ve sık sık kan nakli yapılan hastalar için ciddi bir tehlike oluşturabilir. Bulaşıcı sarılık, eğer E virüsü ile oluşmuşsa gebelerde tehlikelidir. Diğer virüslerle oluşan bulaşıcı sarılıkların gebelerde, gebe olmayanlara göre daha ciddi seyrettiği gösterilmemiştir. B ve C virüsü taşıyıcılarının mutlaka hasta olmaları gerekmez. Bu taşıyıcıların büyük çoğunluğu belirti vermez, fakat virüsü çevrelerine yayabilirler. Bazılarında, virüs karaciğeri sessizce hasara uğratır ve siroza giden yolu açar. B ve C virüsü taşıyıp taşımadığını bilmenin tek yolu kan testi yaptırmaktır. Hepatit B ve C test sonuçlarına göre doktorunuz size gerekli açıklamayı yapacaktır.”
Taşıyıcılar kan vermemeli
Hepatit virüsü taşıyıcısının, hasta olmasa bile, kanı ve diğer vücut sıvılarının hastalığı başkalarına bulaştırabileceğini bilmesi gerektiğini söyleyen Dr. Dilek Leyla Mamçu, bu kişilerin kan vermemesi ve korunmasız olarak bağışık olmayan veya aşılanmamış kişilerle cinsel ilişkiye girmemesi gerektiğini vurguladı.
Dr. Dilek Leyla Mamçu, sağlık personeli, virüsü taşıyan kişilerin aile fertleri, kan transfüzyonu yapılan kişiler, damar yolundan ilaç bağımlıları, diş tedavisi görenler, hemodiyaliz hastaları ve hayat kadınlarının hastalık açısından risk altında olduğunu dile getirdi.
Hepatit B taşıyıcılığı ve Aşı
Hepatit B taşıyıcısı olan kişilerin, düzenli doktor kontrolünde ve başkalarına bulaştırma riskine karşı dikkatli olması gerektiğini kaydeden Dr. Dilek Leyla Mamçu, “Hepatit B’ye karşı etkin bir aşı bulunmakta olup, aşılanma yüksek oranda (yüzde 95) bağışıklık sağlar ve hayat boyu devam eder. Hepatit C ve E virüslerine karşı henüz aşı yoktur.” dedi.
Gebelik ve Hepatit
Bulaşıcı sarılık, özellikle E virüsü ile oluşmuşsa gebelerde tehlikeli olduğuna işaret eden Dr. Dilek Leyla Mamçu, “B virüsü taşıyıcı anneden doğan bebekler, doğumda immunglobulin ve aşı ile korunmalıdır.” diye konuştu.
Hemodiyaliz hastaları için önlemler
Hemodiyaliz hastalarının taşıyıcı olup olmadıkları test edilmesi gerektiğini de ifade eden Dr. Dilek Leyla Mamçu, “Virüs taşıyan hastaların hemodiyaliz cihazları ayrılmalı ve önceden Hepatit B geçirmemiş olanlar aşılanmalıdır.” şeklinde sözlerini tamamladı.
Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı